İnsanlar var olabilmek için birlikte yaşamak zorundadırlar. Birlikte yaşayan insanların da doğal olarak bu birlikteliği sürdürebilmesi için birbirine dikkatli ve ölçülü davranmaları gerekmektedir.
Evrensel etik ilkeler içerisinde yer alan saygı bu nedenle insanlar için önem arz eden bir konudur. İnsanların birbirine ölçülü ve dikkatli davranmaları onların yaşam alanına değer vermelerinin önemli göstergelerinden biridir.
Saygı deyince kişi, genellikle başkalarının kendisine göstermesi gereken saygıyı hatırlamaktadır. Hâlbuki kendisinin de başkalarına saygılı olması gerektiği, genellikle aklına gelmemektedir. Sosyal ilişkilerde karşılıklılık (mütekabiliyet) ilkesi gereğince sevgi de, saygı da tek taraflı olmaz.
Bunu herkes bilir, ancak neden acaba bazıları hep başkalarının onlara karşı olan sorumluluklarını yerine getirmelerini, onları sevip saymalarını beklerken, kendi sorumluluklarını unuturlar da, başkalarına karşı gereken sevgi ve saygıda kusur ederler?..
Bunun sebebi, kişinin kendi bencil duygularını aşamaması, sosyal ve ahlaki değerleri/normları içselleştirememesi ve kabullenememesinden kaynaklanan bir sosyalleşme eksikliği olsa gerektir.
‘Kendine saygı duyulmasını istiyorsan başkasına saygı göster!’, ‘Sana yapılmasını istemediğin şeyleri başkalarına yapma!’ Konfüçyüs bu sözleri milattan önce 500’ lü yıllarda söylemiştir. O zaman olduğu gibi bugün de geçerliliğini koruyan tüm zamanların özlü sözleri arasında yerini almıştır.
Ancak son zamanlarda bu değerin insanlar arası ilişkilerde göz ardı edilmesi, insanların yaşam alanlarında sıkıntıya yol açmaktadır. Oysa insanların yaşam alanları içerisinde birbirine karşı eylem ve tutumlarında, sınırlarını bilmeleri, onların daha istenir bir yaşam sürmelerini vesile olabilir. Esasında toplumsal yaşamın temelinde yer alan altın bir kural haline gelmesi beklenen “sana nasıl davranılmasını istiyorsan sende başkalarına o şekilde davran” sözünün özüne inmek gerekmektedir. Bunun için de vicdanının sesini dinleyen insanların yetiştirilmesine ihtiyaç vardır.
Birlikte yaşam mücadelesi verilen ortak alanlarda yaşamın gereği olarak insanların sınırlarını bilmeleri ve birbirine saygılı olmaları gerekmektedir.
Saygı, günlük hayatımızda büyük önem verdiğimiz, konuşmalarımızda dilden düşürmediğimiz ahlaki bir kavram ve değerdir. Saygı, ahlaki olduğu kadar aynı zamanda dinî bir değerdir.
Çünkü dinde, “saygı davranışları” Allah’a yönelik olduğu zaman ibadet halini alır. Zaten İslam’a göre, ahlak da dinin bir parçasıdır. Bu sebeple, ahlaki emir ve yasaklar da birer dinî emir ve yasak durumundadır.
Bu kadar önemsediğimiz, sosyal ilişkilerde değer verdiğimiz bu kavramın anlamı konusunda da gerekli dikkati ve hassasiyeti gösteriyor muyuz?..
Bu konuda acaba ne kadar bilinçli değerlendirmeler yapıyor, gereken tutum ve davranışlarda bulunuyoruz?..
Saygı kavramı her insanın içerisinde bir şekilde bazı nedenlere göre şekillendirdiği bir tutumdur. Hoş görü nezaket kavramlarına çok yakın olsa da asla aynı şeyler değildir.
Birine göre saygı gerektiren bir durum diğerine göre gerektirmeyebilir.
Çünkü her insanın değerleri birbirinden farklıdır.
Günlük yaşamımızda pek çok kez kullandığımız veya beklediğimiz ‘saygı’ ne demektir?.. Google’da ‘saygı’ diye aradığınızda aşağıdakine benzer açıklamalarla karşılaşabilirsiniz…
* Saygı, insanlara kendisinin önemsendiğini ve değer verildiğini gösteren söz ve davranışlardır.
* Saygı, genel ahlak kurallarına aykırı olmamak kaydıyla, insanların düşüncelerine, inançlarına, ibadetlerine, adetlerine, gelenek ve göreneklerine, yaşam tarzlarına… Değer verip, anlayışla karşılamak, dikkatli, özenli ve ölçülü davranmaktır.
* Saygı, gerektiğinde insanın yaşadığı çevreye, içinde bulunan canlılara ve sahip olduğu nimetlere değer vermesi ve onları korumasıdır.
* Saygı, değeri, üstünlüğü, yaşlılığı dolayısıyla bir kimseye veya bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya neden olan bazen sevgiden, bazen kişilikten kaynaklanan davranışlardır.
* Saygı, karşındaki insanın varlığını olduğu gibi kabullenmek ve onun düşüncelerini, dinlenmeye değer olduğunu ona hissettirmektir… İnsanları dinlemek, farklı olanı anlamaya çalışmak, onu yargılamamak saygılı ve erdemli bir davranıştır…
Türk Dil Kurumunun ‘SAYGI’ sözcüğüne verdiği tanımlar ise şöyle:
– Değeri, üstünlüğü, yaşlılığı, yararlılığı, kutsallığı dolayısıyla bir kimseye, bir şeye karşı dikkatli, özenli, ölçülü davranmaya sebep olan sevgi duygusu, hürmet, ihtiram.
Alınan kültür ve eğitime göre de değişir bu kavram. O nedenle dünya üzerinde ne kadar farklı kültür/insan varsa o kadar çeşit çeşit saygı anlayışı mevcuttur.
– Başkalarını rahatsız etmekten çekinme duygusu.
Aslında ‘saygı’ terimi kişiler arası ilişkilerle sınırlı değildir; hayvanlar, gruplar, müesseseler ve örneğin ülkeler arasında kullanabilen bir terimdir.
Saygı kavramı çok geniş bir kavramdır dostlarım.
İnsanlar arası ilişkilerde olduğu kadar; kurumlar arası, ülkeler arası ilişkilerde de son derece önemlidir.
Yanlış anlaşılmaya her daim müsait olan bu kavram, kavramın ortaya koyduğu anlam içinde amacı doğrultusunda yorumlandığı gibi, bir takım duygularla da ilişkilendirilerek değişken bir eğilim göstermiştir.
Evet, duygular dedik. Kibarlık ve hoşgörü gibi…
Kimi zaman bu duygular saygı kavramına zırh edinilmiştir. Kibarlığın ve hoşgörünün tamamen saygı kavramıyla örtüştürülmesine çalışılmıştır.
Tabii ki bu duygular insanlar arası ilişkilerde çok önemlidir. Fakat salt bu duygulardan hareketle saygı kavramının içini doldurmaya çalışmak bence tartışılması gereken bir durum. Bu tartışmaya dayanak olması için şu soruları sorabilirim:
1. Saygı sizin için nedir?.. (Hoşgörü müdür, yoksa genetik kodlarımızdan ortaya çıkan bir Freud yansıması mıdır?..)
2. Saygı göreceli bir kavram mıdır; yoksa genel anlamda belirli kriterlere bağlı mıdır?..
3. Saygı kavramında anahtar sözcük ne olmalıdır?
4. Sizce saygı duymak iletişimde olmazsa olmazlardan mıdır?
5. Yoksa saygı, sevginin bıraktığı boşluğu doldurmaya çalışan uydurulmuş bir şey midir?..
Tolstoy’un Anna Karenina’sında; Anna Karenina ile Wronsky arasında şöyle bir diyalog geçer:
Anna: Sana özen gösteriyorum buna saygı duyamaz mısın?..
Vronsky: Saygı mı; sevginin bıraktığı boşluğu dolduran uydurulmuş bir şeydir.
Yani kısaca şunu demek istemiş bu cümlesinde Vrosky; sevgi yoksa onun yerine koyacağın saygının bir anlamı yok. Her şeyin başlangıcı sevgidir. Allah sevgi üzerine dünyayı kurdu ve insanları üzerine koydu. Sevin – Sevilin kullarım diye buyurdu.
Her ne kadar saygı zaman zaman kibarlık veya görgü ile eş anlamlı kullanılsa da bunlar birer davranışken saygı bir tutumdur. Davranışlarda görülen kültürler arası farklılıklar ve aynı davranışın farklı kültürlerde farklı anlamlar taşıması sonucu zaman zaman kişiler tamamen kendilerine dair unsurlardan veya dışa dönük çeşitli davranışlarından dolayı, saygısızlık kastı olmasa da saygısız olarak tanımlanabilirler.
‘Saygının, terim olarak en çok kullanıldığı yer kişiler arası ilişkilerdir. En çok da göz ardı edilen kişiler arası ilişkilerdir.
Egosal tutumlar, yargılar, beklentiler içinde saygı ve sevgiden söz etmek olası değildir, çünkü sevgi ve saygı eşdeğerdedir.
Sevgi, insanın özünde var olsa da daha henüz ufacık bir bebekken sevgi ve saygı dolu veya sevgisiz ve saygısız bir yaşama uyanır çocuk. Yani aile bir insanın yaşamında en önemli etkendir. Ve bu ‘tutum ve davranışın özü’ artarak azalır veya çoğalabilir.
Bugün topluma baktığımızda doğuştan hakkımız olan sevgi ve saygıyı göremiyorsak ütopya olmayan bir değeri bile yaşama geçirememek her insanın sorumluluğu değil midir?..
Karşındakini anlamaya çalışmayan, dinlemeyen, kendi kalıpları dışındaki insanı dışlayan, çeşitli damgalar vuran ve sonra bunun travmasını yaşayan yine insan değil midir?..
Evet insan bugün içinde yaşadığı dünyada yaşadığı her şeyi kendi seçiyor ve yaşıyor. Ve sonra hayret edip, şikâyet ediyor. Değiştirmek için ne yapıyor peki?
Zamana bırakıyor, görmezlikten geliyor. Görüyor, umursamıyor. Yaşıyor, kaderim bu deyip kaderi üzerinde etken olamıyor. Seçimleri hep başkasına bırakıyor. Kendini ertelediğini bile bile ertelemeye devam ediyor. Kolay bir yaşamda bana dokunmayan yılan bin yaşasın deyip yalan bir yaşamda yaşamaya devam ediyor. Tüm bunları pek çok kişinin yaşadığını, bazen kendimizin de yaşadığını biliyoruz değil mi?
İnsanın sevmediği biri veya rakibi bile olsa, insanların birbirlerinin düşüncelerine, inançlarına, ibadetlerine, adetlerine, gelenek ve göreneklerine, yaşam tarzlarına, fikirlerine…
Saygı göstermek insanı yüceltir, toplumsal barışı sağlar.
İnsanlar kendilerine göre doğru olduklarına inandıkları davranışlarda bulunurlar. Milletlerin milli kıyafetleri kendilerine göre en önemli kıyafetleridir. Onların kıyafetleri ve yaşam tarzları bizim kültürümüze ters olabilir, Onları kıyafetleri ve yaşam tarzları dolayısıyla ayıplayamayız, kınayamayız, saygı göstermeliyiz.
Aynı toplumda yaşayan insanlar, gerek sahip oldukları maddi ve manevi imkânlar açısından, gerekse cinsiyet itibariyle farklılık arz ederler. Ancak bu farklılıklara rağmen hepsi de insan olma vasfında eşittirler. Yani birlikte yaşamak zorunda olan fertlerin, birbirlerinin haklarına riayet etmesi, karşılıklı saygı ve anlayış içerisinde hayatlarını devam ettirmesi, insan olmalarının bir gereğidir.
Bilinen bir gerçektir ki, bugün yaşlı olan dün genç idi. Yine bugün genç olan da Allah ömür verdiği takdirde yarın yaşlanacaktır. Cemiyette saygı geleneğinin nesiller boyu yaşatılması, herkesin bir önceki nesle mensup insanlara, sırf büyük olmaları sebebiyle hürmetkâr davranmalarına bağlıdır. Yaşlılara saygı gösteren gençlerin bu hareketinin karşılıksız kalmayacağıdır. Zira saygı beklenmez, kazanılır.
O hâlde her İnsan kendisinden yaşça büyük olanları dikkate alması, onlara gerekli saygıyı göstermesi ve yapabileceği hizmeti sunması gerekmektedir. Böyle yapılırsa toplum kesimleri arasındaki sevgi ve saygı bağları pekiştirilmiş olur. Nesiller mutlu ve sıcak bir ilgi ortamında hayatlarını sürdürürler.
Ayrıca şunu da belirtmek gerekir ki “bilenler” ilim sahibi olup bilgileriyle amel edenler yani ilimlerini yaşayanlardır. İlmiyle amil olmayıp, ondan yararlanmayanlar ise, “bilmeyenler, cahiller” gibidirler. O halde toplum içinde görecekleri itibar ve muamele de ona göre olacaktır.
Hâsılı insan olma yönünden bütün insanlar aynı hakka sahip olmakla birlikte, toplum içindeki saygınlıkları farklılık arz edebilir. Bu durumda bir âlime cahil gibi, bir büyüğe küçük gibi, bir yöneticiye sade vatandaş gibi davranmak büyük bir muvâzenesizliktir. Her insana, toplumdaki yer ve mevkiine uygun şekilde muamele edilmesi onun en tabii hakkıdır. Böylesi bir tavır, ayrımcılık ve iltimas değil, insanları seviyelerine göre değerlendirmektir.
Saygının önem arz eden gösteriliş şekilleri vardır:
*Davranışlar ile yapılan saygı: Ayağa kalkma, el öpme, yer verme, konuşurken dinleme, konuşurken sözünü kesmeme, onun hoşuna gitmeyecek tavır ve davranıştan kaçınma, çevreye ve canlılara zarar vermeme, nimete değer verme, israf etmeme…
*Sözlü saygı: Söz ile karşındakine iltifat etme, konuşurken karşındakinin sözünü kesmeme, daha önce dinlediği bir konu bile olsa ilk defa dinliyormuş gibi davranma, selam verme, saygı ifade eden sözler söyleme…
* Eserlerle saygı: Toplumca değer verilen kişilerin anısını yaşatmak için onun adının önemli bir yere verilmesi, anısına eser yaptırmak, yaşadığı evi müze haline getirmek…
* Yazılı saygı: İnsanlara yazılan mektuplarla değer vermek, bir yazarın yazılarında başkalarını onore etmesi ve birilerini rencide edecek ifadelerden kaçınması. Ve onun size yazdığına değer vermek saygı ile cevap vermek, görmemezlikten gelmemek.
O size yazdıysa bir emek verdi demektir, emek karşılıksız olmaz, küçük bir teşekkürle emeğine alkış tutmak gerekir…
* Hediye ile saygı: İnsanlara hediye vererek ona kendisinin özel olduğunu, kendisine değer verildiğini hatırlatmaktır.
Anlarsak emek veririz. Birbirimizi tanımak, sevmek ve saygı duymak için anlamalıyız. Anlamazsak sevmeyiz, sevmezsek saygı duymayız. Sevgiyle birlikte gelişen saygı olumludur, gerçektir. Korkuyla gelişen saygı ise olumsuzdur ve endişe yaratır.
İnsanların birbirini anlaması sevmesi aynı duyguları paylaşmaktır.
Konuşması hareketleri karşıdakine olan tavrı tutumu o insana bir saygı olup olmadığını kanıtlar. Saygı yoksa her şey bitmiştir. Başkasına saygı ile yaklaşmayan her insan kendine de saygı gösterecek insanlar bulamaz yaşamında.
Saygı olduğu gibi, yargılamadan kabul edebilmektir.
Saygı karsında ki insanın varlığını kabullenmek ve onun düşüncelerini kabul etmesen bile onun düşüncelerinin dinlenmeye değer olduğunu ona hissettirmektir… Onu olduğu gibi kabul ederek dinlemek, her şey dinlemekten geçiyor.
Dinlemek çok önemli bir sanattır.
Karşındakini tüm kalbinle dinleyeceksin, sana bir derdini anlatıyorsa sanki sen o anı yaşıyormuş gibi onun çektiği sıkıntıları yaşamış gibi anlamak önemlidir.
Kendin olacaksın, sahte olmayacaksın…
Yapay olmak sahte olmak en büyük saygısızlıktır.
Karşılaşmak istemediğim hareket ve sözleri başkasına da yapmamaktır ya da karşınızdakinin de insan olduğunu fark edip sadece benim dediğim doğrudur her konuda son sözü ben söylerim den vazgeçmektir.
Bunları yaptığımızda belki o zaman o çok özendiğimiz insanlığa, özlediğimiz insana kavuşuruz. Yeniden insan oluruz. Farklılıklarımızdan tat almayı, ön yargısız yaklaşmayı, insan haklarını, sevgi dolu iletişim yollarını, yaşlılara değer vermeyi, hayvanları sevmeyi, korumayı, yoksullara yardım etmeyi, inançlarımıza saygı duymayı önceliklerimiz arasına alırız. İnsan olmanın erdemini yaşayan insanlar oluruz. Kimsenin yaşam hakkını elinden almadan, uyum içinde, birbirimizi yücelten toplumlar oluruz.
Çok mu zor bunları yapmak?.. Çok mu zor bunları yaşama geçirmek?..
Bence hiç de hiç de zor olmamalı. Önce kendi yaşamlarımızdan başlamalı işe…
Sonuç
Saygı kavramı, günlük hayatımızda sık sık kullandığımız, sosyal ilişkilerimizin sağlıklı bir şekilde sürdürülebilmesi açısından önemli bir ahlaki değer ve normdur. Saygı, hem bir değer, hem de bir normdur.
Değerdir, çünkü insanın saygılı davranmadan önce, zihninde ve gönlünde saygıyla ilgili inanç ve değerler dünyası ve buna bağlı bir saygı anlayışının oluşması gerekir.
Normdur, çünkü saygı değerinin tutum ve davranışlara dönüşebilmesi için sosyal kurallar halinde, uygulanabilir şekilde ortaya konması lazımdır.
Sosyal ilişkiler ortamında insanların, inanç ve değerler dünyasının özelliklerine bağlı olarak bizzat kendinden başlamak suretiyle, kendine, kutsala, başkalarına ve çevreye saygı, şeklinde özetleyebileceğimiz birtakım tutum ve davranışları görülmektedir. Bu bakımdan, gerek tek tek bireylerin, gerekse bir bütün olarak toplumsal yapının sağlıklı bir eğitime ve elverişli bir kültür ortamına ihtiyaçları vardır.
Sosyal hayatta, saygılı tutum ve davranışların olumlu, saygısızlık olarak kabul edilenlerin ise olumsuz etkilerini görebiliriz. Bunun örneklerine sosyal ilişkiler, iletişim, iş ve ticaret hayatında daha çok rastlayabiliriz. Öyleyse, saygı anlayışının hâkim olduğu bir sosyal ortam özleniyorsa, bunun için gerekenlerin yapılmasına kişinin kendinden başlanması, buradan bütün toplumu kapsayacak bir saygı kültürüne ulaşılması hedeflenmelidir.
İçine sevgi doldurduğumuz saygı ibremizi yerinde kullanmak temennisiyle… İzmir’den ta evimin bahçe balkonumdan avaz avaz ünledim siz dostlara içi sevgi dolu saygıyla; gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetler olsun diye… Hoş kalın, hoşça kalın ama hep sevgiyle dostça kalın… Günün birinde, bir yerde, bir mahşeri kalabalıkta karşılaşmak ve hiçlik makamımda oturup selamlaşıp görüşmek ve saygıyla muhabbet etmek ümidiyle…
06.06.2019