Günaydın Ülkemin Fedakâr Anneleri…
Bugün” Anneler Günü “ hani o canımız yandığı zaman “ Yandım Anne “ diye haykırdığımız. Terliğinin tadına bakıp anne diye ağladığımız…
Hani o geceleri yattığımız zaman gelip yorganı üstümüze koyan ve odadan çıkarken bile dönüp evladına bakan.
Hani o duygu seli konumlarında hep evladını düşünen ve aklından çıkarmayan annelerin günü.
Kuzey rüzgârı da esse, kopsa da fırtına, sığınacağımız tek liman anne. Hakkını nasıl öderiz...
Anne, gökler kadar derin… Ve içinde göklerin yıldızları kadar duygu ve düşüncelerin kaynaşıp köpürdüğü, köpürüp lav ırmakları veya yeraltı çayları gibi şuraya-buraya aktığı sırlı bir his yumağıdır. Evet, o, acı-tatlı kaderiyle uyumlu... Sevinçlerle, kederlerle barışık... Beklentileri olmayan, beklentilere takılıp yavrularına gönül koymayan... Tabiatı İlahî ahlakla kristalize öyle bir vefa ve şefkat abidesidir ki; ne çektiği sıkıntıların ne de mahşerde terlemesi, engin denizlere denk gelip gırtlağına dayanması, ne de evlat vefasızlığının bir poyraz gibi esip ruhunu sarması, sarıp ta ona gurbetlerin en acısını yaşatması onu dize getiremez ve ona “pes” dedirtemez...
Evet, onlardaki samimiyetin hep böyle derin kalmasını, ihlasın kesintisiz devam etmesini ve de onların kalplerinin her zaman sevgiyle coşmasını, bakışlarının alaka ve güven vaadiyle içimize akmasını fena ve zeval vadilerinde yetiştikleri halde bu kadar ebedî ve maveraî hislerle dolup-taşmalarını anlatmak oldukça zor olsa gerek...
Bir düşünün; bizim için onlar, ne uzun hazırlıklar dönemi geçirmiş!..
Ne aşılmaz zorluklara toslamış ve neleri aşmış?. Ne çetin hadiselerle pençeleşmiş, ne kadar hayal ve melal ile oturup kalkmış?.. Ne hülya ve rüyalarla dolup boşalmış, ne kadar yeis ve inkisarlarla burkulmuş?.. Ne zorluk ve sıkıntıları göğüslemiş ve kaç türlü çileyle preslenmiş?..
Ne sancılar çekmiş ve ne kadar inlemiş?.. Kaç defa çığlık çığlığa ağlamış ve ne kadar ağlama dindirmiş?.. Kaç defa merhametle coşmuş ve kaç defa merhamete ihtiyaç hissetmiş?..
Hâsılı bizim için ne değerli şeyler harcamış ve ne emekler sarf etmiş…
Sarf etmiş ve sonra da herhangi bir beklentiye girmemişlerdir...
İşte bu gün böylesine fedakâr bir annenin yanına, başımı dizlerine değil, mezarının başına koymaya geldim. Çünkü sen beni doğurandın anam…
Görüyorum ki, bir ay önce ziyaretine geldiğimde toprağına damlayan gözyaşlarım, mezarında beyaz beyaz çiçeklerin bitmesine sebep olmuş. Bu çiçeklerin ismi ''HASRET ÇİÇEKLERİ'' olsun annem. Çünkü sana olan sevgimi, özlemimi bu çiçekler açıklamaya yetiyor da artıyor bile diye düşünüyorum…
Güne kattığım ilk nefeste, yokluğun var annem… Zamanla küllenir demişti herkes sensizliğin acısı için. Yalanmış annem. Gecenin koyu yalnızlığı gibi düşlerimde, günün ilk tokadı gibi sabahım da yokluğunun keskin sızısını yaşıyorum. Hatta belki günden güne acısı artan, sırtıma saplanmış bir bıçağın kanattığı ve günbegün ince ince kanayan bir yara sensizlik…
Hayatımın fotoğrafını çekiyorum her gün. Şöyle bir bakıyorum. En iyi teknikler kullanılmış, malzemede masraftan kaçınılmamış, dekorun cıvıl cıvıl olduğu bir kare elimdeki. Ama biliyor musun, asla netleşmiyor, hep flu bir fotoğraf bu. Çünkü bir eksik var. Hem de yeri hiçbir şeyle doldurulamayacak bir eksik… Anne sıcaklığının yerini hangi fotoğrafçı doldurabilir ki…
Ben sensizliğin acısını, içimi yakmasına rağmen yudum yudum içen bir hayat yolcusuyum. Ölüm ise sana olan duygularımı istismar etmiş bir yaban çiçeği... Ve hasretim kapanmamış yarama tüm acılarıyla basılmış olan tuz...
Acın, bir damlacık şebnem misali düştü yüreğime. Fakat yüreğim onu bile kaldıramadı, dayanamadı hasretine. O ani ölümünün üzerinden kaç bahar geçti, bir mi bin mi, zaman durdu, akıl durdu, dünya durdu, geriye döndü zaman, başucunda otururken.
Biliyor musun anne bazen de en keyifle okuduğum kitap oluyorsun. Bilirsin bir kitabı okurken o dünyanın içine girer, kaybolurum ben. Nasıl büyük bir zevkle okuyorum senin romanını bir bilsen. Sonunu hep merak ederim kitapların. Bu kitabın etmiyorum. Hatta hiç son sayfaları okumayayım diye dua ederken, bir de bakıyorum son sayfaya gelmişim. İsyan duyguları kabarıyor içimde. Ne yazık ki haykıramıyorum dilimin ucunda yapışıp kalan sızımı.
Çünkü kitabın yazarı eşsiz bir yazar. Ve hepimizin hayatını o yazıyor. Ne söylesek, ne yapsak da biliyorum ki tüm kitapların sonu aynı.
Kitabın ince mi kalın mı olacağına karar vermek yetisi kahramanlarının değil. Yazara saygı duymanın gerekliliği içinde, boynumu eğip, kitabın bittiği gerçeğini kabullenmeye çalışıyorum.
Başkahraman öldü ama tutunduğu yürekteki yeri sapasağlam.
Üç tane evladı doğurup karşılıksız büyüten, en küçüğümüzü sağlığında Rabbimize emanet eden ve bizi biz yapan sendin... Dünyanın en güzel, en muhteşem annesiydin…
Annem dünyanın en güzel kadınıydı; en güzel gülümseyen kadını. Suya şeker katsa sütlaç olurdu; toprağa kül dökse gül.
Çok mu abarttım?.. Yapmayın…
Bence hiç abartmadım. Sizinki de öyle değil mi?..
Anne sevgisi denen şey bu olsa gerek... Şu an dilimin susmasına rağmen, gözlerimden akan yaşlar kalbimi delecek şekilde ''anne'' diye çığlık atıyor.
Ama hayat devam ediyor anam… Her kes büyümekte ben ise adım adım geliyorum sana…
Şimdilik hoşçakal, daha babama gideceğim oturmaya ve selamını taşıyacağım yüreğimde ona...
Şunu söyleyeyim giderayak anacağım, ben ki işim gereği kelimelerle dans ederim ama binlerce kelime içinde insan fark ediyor ki dildeki ve akıldaki en güzel kelime 'ANNE' ymiş...
Bizi dünyaya getiren, çocuklarımızı yetiştiren, torunlarımızı yarınlara hazırlayan ve kısaca bir toplumu oluşturan annelerimize minnet ve şükran borcumuz var.
Sabır, şefkat, koruyucu, bağışlayan, yüreğinde sınırsız sevgi taşıyan kim?.. deyince hiç düşünülmeden akla gelen, başta şehit anaları olmak üzere başımızın tacı değerli annelerin, Ahirete intikal eden annelerimizin, mekânları cennet olsun. Yaşayan annelere, sağlık, sıhhat, mutluluk ve huzurlu bir ömür dilerim, özellikle de evlat, eş acısı göstermesin Allah'ım onlara.
Bu güzel, bu anlamlı, bu duygu dolu günde tüm annelerin “Anneler Günü” kutlu olsun…
Allah, kıyamet sabahında tüm anaları Zatının ışıklarıyla aydınlatsın. Gelecekleri, cennetleri Cuma yamaçları gibi neşeli ve vuslatları da kutlu olsun.
Başta Türkiye Cumhuriyetinin banisi Mustafa Kemal Atatürk’ün ve milletimizin anası Zübeyde Hanımannemiz ve benim annem olmak üzere ahrete intikal eden anneler ışıklar içinde yatsın…
Anne kelimesi bile yetiyor insana. Huzuru veriyor sevgiyi şefkati. Allah kimseyi annesiz koymasın.
Başarısızlık ve felaketlere rağmen, hayata karşı güvenlerini sonuna kadar saklayabilen iyimser insanlar, daha çok iyi bir anne tarafından büyütülmüş olanlardır…
Anne adaylarına da sağlıklı doğumlar ve mutlu yaşamlar dilerim. Anne aday adayı kızlarımıza da sevgi dolu başarı yolunda mutlu gelecekler dilerim. Başta şehit anaları, sevgili eşim çocuklarımın anası Seher Kurşun olmak üzere, başımızın tacı tüm annelerimize, anne adaylarımıza, anne aday adaylarımıza selam sevgi saygılar sunar Dünyanın, Ülkemin, ailemin, akrabalarımın, arkadaşlarımın, sayfamdaki hanımefendilerin, dostlarımın da içinde var olan her annenin, ”Anneler Günü” kutlu olsun… Küçük olanların bile, ana olduğu veya olacağı için saygı ve sevgiyle bu güne has ellerinden öperim…
Sevgi ve saygıların en hası siz anaların olsun…
ANA
Korktuğunda kucağına sığındığın
Düştüğünde dizlerinde ağladığın
Zor gününde duasını aradığın
Her şeye siper olan anadır ana
Her zahmete katlanıp yorulmaz, yılmaz
Yuvasına köle olur hayıflanmaz
Allah için ondan ala yar bulunmaz
Canından can verendir, canandır ana
Ölçülmez hiçbir şeyle onların hakkı
Cennettir anaların layığı, tahtı
Her birinin başka bir dünyada bahtı
Hakları ödenmeyen anadır ana…
Ömer Sabri KURŞUN