Yalan Dünya

Türk halk müziğinin büyük ustalarından 74 yaşında kaybettiğimiz, Bozkırın Tezenesi, rahmetli Neşet ERTAŞ bir gün bir mecliste, dünyanın hali ve geçim sıkıntıları hakkında konuşulurken, kendisine yöneltilen sorulara derin bir bakış açısıyla cevap vermek istemiştir. İşte bu düşünce ve duygularla şekillenen ‘AH YALAN DÜNYA’ türküsü, onun içinden doğmuştur.

“Hep sen mi ağladın hep senmi yandın

Bende gülemedim yalan dünyada

Sen beni gönlümce mutlumu sandın

Ömrümü boş yere çalan dünyada.

Ah yalan dünyada, yalan dünyada

Yalandan yüzüme gülen dünyada”

Bu Türküde, dünyanın geçici ve gelip geçici olduğu vurgulanır. Her şeyin bir gün yok olacağı, insanın elinde hiçbir şeyin kalmayacağı, paraya ve mala verilen değerin aslında anlamsız olduğu teması işlenir. "Ah Yalan Dünya" türküsü, bu derin düşünceleri ve Anadolu'nun yaşam felsefesini yürekten yansıtan bir eserdir.

Dünya ne kadar küçük demişiz de___

YALAN DÜNYA!..___

___dememiş miyiz?.. dostlar…

Demişiz hem de nasıl demişiz..

Kahretmemiş miyiz, isteklerimizi , ihtiyaçlarımızı karşılamadığı zaman?..

Şiirlere, şarkılara, türkülere şikayet etmemiş miyiz dünyayı?..

Birçok iyi ya da kötü başımıza gelenleri de dünyadan bilmemiş miyiz?..

Yaradana şikâyet etmişiz bazen, bazen dizlerimizi dövmüşüz, bazen saçlarımızı yolmuşuz, bazen de haykırmışız göklere…

Aslında dünyanın yalan olduğu doğru, çünkü yolunu tamamlayanlardan öğrendiğimize göre hiç yaşamamış gibi gidiliyormuş… Yani her şey gün geliyor yalan oluyor…

Biliniz ki, dünya hayatı bir oyun, bir eğlence, bir süs, aranızda bir övünme, mal ve evlatta birçokluk yarışından ibarettir. (Hadid, 57/20)

Onlara, dünya hayatının misalinin tıpkı şöyle olduğunu anlat: Gökten indirdiğimiz su ile yeryüzünde yetişen bitkiler birbirine karışır, ama sonunda rüzgârın savuracağı çerçöpe döner. (Kehf, 18/45)

Ey yaratılmış: Ağlaya ağlaya geldiğin dünyada, güle oynaya yaşayacağını mı sandın ki?

Bu dünya, baştan sonuna kadar yırtılıp da sonunda bir iplik ile tutan elbiseye benzer ki, o da nerde ise kopmak üzeredir. (Hadis-i şerif meali)

Hep yalan dünya diyoruz, diyoruz birde adına şarkılar, türküler ve deyimler yazıyoruz.

Amma velakin dünyayı yalanlarıyla dolduran insanlara bir şey demiyoruz.

Neden mi? Çünkü kendimizden emin değiliz. Veya yaptıklarımızın farkında değiliz. Oysa dünyanın varlık sebebi insanlardır. Hem de milyarlarca insanı içinde bulunduran dünya. Herkesin bir amaç uğruna, sabah akşam bir telaş içinde koşuşturmasında dünyanın sucu ne acaba…

Bunu bile bile yine de pisliğinden vaz geçmeyende insan.

Suçu dünyaya atıp yalancı vicdanını rahatlatmaya çalışanda insan.

Bütün bunları dünya mı yaptı acaba.

Merak ediyorum.

Aynı insan işine gelmediyse hemen hadise sarılır.

Ve "Hiç ölmeyecekmiş gibi dünya için.

Hemen ölecekmiş için ahiret için çalışın".

Der demesine ama sadece dünya ile ilgili kısmını hayatına hep alır. Varsa yoksa biz ve menfaatlerimiz der. Allah yarattı demez. Dünyayı birbirine dar eder. Merhamet ve vicdan nedir unutur.

Sonrada çıkıp suçu dünyaya atar.

Hadi ya!..

Bu durumda kim suçlu?.. Dünyayı yalanlarıyla dolduran, acımasız ve doyumsuz olan, hep bana Rabbena diyen, başkasına yaşam alanı bırakmayan bozulmuş insan mı?..

Yoksa yalan dediğimiz dünyamı?

Çok eskilerde bir gün rahmetli anneanneme “dünya yalan” diyorlar dediğimde, Yok be oğul “dünya değil, insanlar yalan insanlar, yavrum.” cevabını aldığımda önce anlamamıştım. Şimdi anlıyorum ki; dünyayı yalan kılan, insanlar ve yaşadıklarıdır.

Dünya yalandır diyen birçok zevat, materyalist olmuş, ölmeyecek gibi geçici dünya hayatını kendisine gaye edinmiş. Dünya hayatının geçici hallerine aldanan bu zevatlar, her gün bir yakınlarının ölümüne şahit oldukları halde ahiret hayatını, hesap gününü hatırlayıp ciddiye almaya bir türlü imkân bulamıyorlar.

Bu zevatlar; hakka teslim olmak yerine, batıl arzu ve heveslerin peşine düşmüş, insanoğluna verilmiş şehvet ve tutkuların esiri olmuşlardır…

Herkes birbirinin arkasından iş çeviriyor ve herkes birbirinin dedikodusunu yapıyor.

İş, güç derken günler aylar, yıllar geçip gidiyor. Farkında olmadan hayat, ömür tükeniyor.

Dünya; hiç bitmeyecek, ölünmeyecek, sonsuza dek yaşanacak bir mekân değildir.

Tam “ısındım” dersin, kömür tükenir. Tam “yaşadım” dersin, ömür tükenir.

Mahdut bir zaman dilimi için, dünyada hayatımızı devam ettiriyoruz.

Dünya; çekici, cazibesi yüksek gibi görünse de kelime anlamı itibari en alçak anlamına gelir.

Bütün imkânlara sahip olsak, hiç derdimiz sıkıntımız olmasa, dünya yalandır, bir gün bakmışız ki bitivermiş…

Bir çok şair ve yazarlarımız da yabancı kalmamış yalana. Ama onların yaklaşımı iç zenginliklerinin gereği olarak çok daha farklı. Türk şiirinin ünlü ustalarından Bahtiyar Vahapzade bir şiirinde şöyle sesleniyor:

“Bin yıl yaşanmış ömürden günden

Bir an yaşanacak ömür güzeldir.

Beni öldürecek gerçek sözünden

Beni yaşatacak yalan güzeldir.”

Bu dizelerde hoş bir masumiyete bürünmüş yalan. Fakat yine de uzak durmak lazım yalandan.

Bir başka şairimiz de “Öyle bir yalana inandır ki beni /Ömrüm boyunca sürsün doğruluğu” diyor muhatabına. Ama biz Akif’le birlikte söyleyelim: “Sözün odun gibi olsun da hakikat olsun tek!”

“Doğru söz bal, yalan söz soğan gibidir. Soğan yiyip ağzını acıtma, bal ye ağzını tatlandır.” “Yalan söz verem, doğru söz şifa gibidir.”

Dünyaya bel bağlamış, ona odaklanmış, kendisini ona vakfetmiş; kimler ayakta kalabilmiş, dünya onlara yar olabilmiş midir?

Dünya inananlar için sadece ve sadece ahiret yurdunun tarlasıdır. Uzun emeller, bitmek bilmeyen hevesler, adeta dünyaya çivi çakmak hiç akılcı olmayıp, bizleri aldatan dünyanın sahte yüzüne kanmak, ahiretimizi heba etmekten başka bir şey değildir.

Dünya güzel olsaydı. Efendimiz hiç aramızdan ayrılır mıydı?

"Sultan Süleyman’a mülk olan “rüzgâr dahi O’nun emrine verilen, ordusunu havadan nakleden” dünya O’na bile kalmadığına göre bize mi yar olacak?..

Adı üstünde yalan dünya… Bu kadar bel bağlamak, dünyaya kul köle olmak niye?..

Kendilerini ilahlaştıran Firavunlar, Nemrutlar… nerede?..

Her gün kesesini biraz daha dolduranlar, kesesini götürebileceğini mi zannediyor acaba… "

Dünyayı yaşanabilir olmaktan çıkaran zalimler, dünyayı kan gölüne döndürenler, size mi kalacak, koca yalan dünya?

Vazgeçilmezim diyenler; dünya o kadar yardan, anadan, babadan, serden vazgeçti ki; şimdi isimleri bile okunmuyor, mezar taşlarının yerinde yeller esiyor. Unutulmuş, bedenleri toprak olmuş; sadece azığında götürebildikleri, uzun yolculuk için önceden hazırladıkları müstesna…

Aslında şöyle bir düşünürsek hepimizin yalanlara ihtiyacı var. Bu yüzden hikâyeler, romanlar okuyoruz. Bu yüzden filmler, diziler izliyoruz.

Kendi gerçeklerimizden kaçıp içine yerleştiğimiz sığınaklar hepsi.

Bu yüzden okurken, izlerken görmemeyi tercih ediyoruz bazı şeyleri.

“Olsun ya” diyoruz, “no’lacak".

Kendi hikâyelerimizin, hayatın bizatihi saçmalığı yanında naif buluyor, koruyoruz onları.

Dünya sadece imtihan alanıdır, başarabilmek için yoğun çaba sarf etmek, dünyanın sahte cazibesine aldanmamak gerekir.

Dünyada kalacağımız kadar dünyaya, ahirette kalacağımız kadar ahirete çalışmak, bizim için en akılcı, en kârlı yoldur.

Dünya dışı tatlandırılmış, içi ise zehir dolu şeker gibidir. Dışının cazibesi bizi aldatmamalı, zaruret miktarı değer verilmeli, adı üstünde yalan dünya…

Nice Canlar geldi geçti tahtından, gonca güller gibi kopardılar yalan dünyanın bağrından…

"Ah yalan Dünya, zalimin sevindiği Dünya, mazlumun ezildiği Dünya. Cümle âlem duysun beni, sana olmaz biyadım, ne adaletine güvenir ne Zulmünden korkarım…"

Sırtımda insan yüklü ağır bir yük var. Benim ki; Bu yükü taşımaya kalmamış mecalim. Olamamış bunca zaman olmasını beklediğim hayallerimi ise asla sormayın bana…

Ey yalan Dünya!.. Seni yalancı yapan biziz ama yine de benim acılara borcum yok artık; mutluluktan alacağım var benim hem de senin ödeyemeyeceğin kadar…

İnancım içimde saklı, anlamasa da beşer beni, ben yolumdan caymam… Bir tek yaradana var can borcum…

Hasıl-ı kelam; “ Şu yalan dünyanın sonu hiç imiş, akşam gelip konan sabah göç etmiş.” “ Dünya yalan, var mı yalan dünyada baki kalan?..

Mal da yalan, mülk de yalan var biraz da sen oyalan.” “Ah yalan dünya, beni benden çalan dünya…”

“İyi ki varsın” demenin borç para vermek olmadığını,

• “Lütfen” demenin utanılacak bir şey olmadığını,

• “Teşekkür” etmenin “mutluluk” mükâfatı olduğunu,

• “Özür dilerim” demenin küçültücü olmadığını,

• “Paylaşmanın” kendini azaltmak olmadığını,

• Yüz yüze konuşmanın, “gıybetten” daha etkili olduğunu,

• Küçücük bir "gülümseme" nin tüm kapıları açacağını hiç unutmayalım...

Ve bu haliyle dünyayı anlamak için tek yol “Neşet Ertaş’ı” dinlemektir dostlarım. Büyük ustayı rahmetle, saygıyla yâd ediyor ve yalansız ve riyasız bir dünya diliyorum tüm insanlığa…

Sevgilerin en güzeli sizinle olsun, ailenizle, sevdiklerinizle birlikte, bereketli, neşeli, sağlıklı, sevgi dolu ve de mutluluk içinde, gönlünüzce geçireceğiniz güzel bir Perşembe gününüz olsun dostlarım…

Mutlu ve umutlu, acısız, gözyaşsız ömürler dilerim sizlere.

Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…

Gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler gönderiyorum… Hoş kalın, hoşça kalın, her dem sevgiyle, hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…