TEFEKKÜR

Tefekkür kelimesi TDK sözlüğünde yer alan bilgilere göre “düşünme, düşünüş” manasına gelir. Tefekkür dilimize Arapça’dan geçmiştir.
Tefekkür, Arapça'da f-k-r kökünden gelir. Lügatte derinliğine düşünmek, fikir yürütmek, üretmek, için çaba sarf etmek manalarındadır. Istılahta ise, ilmin elde ettiği sonuçlardan iman esaslarını takviye edecek deliller bulmak demektir. Arapça'da düşünmeyi ifade eden kelimelerin başında nazar, tefekkür, tedebbür, i'tibâr ve taakkul (akl) gelir. Asıl anlamı 'gözle bakmak' olan nazar, 'kalp gözüyle bakmak, düşünmek' mânasında kullanıldığı gibi 'bir şey hakkında tefekküre dalmak, nazarî araştırmalarda bulunmak' anlamına da gelir.
Fikr kökünden türeyen tefekkür de aynı anlamdadır. Düşünme, geleceğe değil de geçmişe yönelikse tezekkür adını alır ve 'hatırlama, anma' anlamına gelir. Zikir ve tezekkür sözlükte aynı anlamdadır ve 'hem lisan ile anma hem de kalp ile hatırlama, akıldan geçirme' demektir. Burada asıl vurgulanması gereken şey Kur'an'ın, düşünmeye verdiği önemin yanı sıra düşünmenin biçimi, hareket noktaları ve gayesi hakkındaki telkinleridir.
"Tefekkür ile bir ömür geçirmek"
Değerli dostlar, kelimeler manayı taşıyan kaplar olarak tarif edilir. Asıl olan kap değildir fakat kap, içinde tuttuğu özü dökülüp kaybolmaktan koruyucu bir özelliğe de sahip olduğundan değersizdir denilemez.
Kuşeyri Hazretleri, muhabbetin bir anlamının da kap (el-hub) olduğunu söyler. Demek ki mana öyle bir iksirdir ki, içinde bulunduğu kabı dahi rengine boyuyor. Sufi ıslahatındaki kelime çokluğu da bundan olsa gerektir. Bizlerin de kelimelerin anlamlarını doğru anlamaya yönelik göstermiş olduğumuz gayret bundandır.
Bütün insanlığa peygamber olarak gönderilen Hz. Muhammed'e indirilen
Kur’ân-ı Kerim'in ilk hitabı, "Oku" emri olmuştur. Beşeriyetin kurtuluşunu düşünen
Hz. Peygamber, bu ilk emri alınca, okumuş, okutmuş, insanları düşünmeye davet etmiştir. Onları, putlara, aciz ve cansız varlıklara tapmaktan kurtararak tevhit inancına kavuşturmuştur.
Akıllı varlık olan insana hitap eden Kur’ân, tefekküre büyük önem vermektedir. Düşünmeyen, aklını ve kalbini kullanmayan gafillerin, hayvanlar gibi olduklarını, hatta onlardan daha aşağı durumda bulunduklarını bildirir. Yüce Allah, ilk insan ve ilk peygamber Hz. Âdem’den sonra peygamber Hz. Muhammed’e (s.a.v) kadar gelip geçen insanlığa birçok peygamberi rehber olarak göndermiştir. Böylece, zaman zaman ve yer yer düşünme yeteneğini yitirmiş, yolunu şaşırmış toplumlar, akıllarını başlarına toplamaları için uyarılmış, insan oldukları hatırlatılmış ve kendilerine saadet yolları gösterilmiştir.
Kur’ân'ın, aklımızı kullanarak üzerinde tefekkür etmemizi, derin derin düşünerek araştırmalar yapmamızı emir ve tavsiye ettiği konular; çoğu kez uzmanlık isteyen hususlardır. Kâinat, arz, sema, dağlar, denizler, bitkiler; canlılar, hayvanlar ve insanlar gibi varlıklar üzerinde düşünmek, onları incelemek ve hatta onlardan gerektiğinde yararlanmak da ihtisas isteyen önemli meselelerdir.
Tefekkür, İslam dininde günahlarını, kâinatı, varlıkları, doğayı, yaratıkları, kendini ve Allah’ı düşünmek ve O’nun yarattığı varlıklardan, kâinattaki eşsiz mükemmellikteki düzenden ders çıkarmak demektir.
Tefekkür: Herhangi bir mesele hakkında düşünme, zihni yorma, derin düşünme ve işin şuuruna varma manalarına gelmektedir. Tefekkürün zıddı, fikirsizlik ve düşüncesizlik demektir. Ragıb el-İsfehani’ye göre, bilinenden ilme varma kuvvetine fikr, bu kuvvetin faaliyetine de tefekkür denir. (El-İsfehani, el-Müfredat, Mısır 1961, 384.)
Hz. Muhammed (s.a.s)'e en çok etki eden ayetlerden biri, tefekkürle ilgilidir. İki kişi Hz. Âîşe (r.a)'ı ziyaret etmişler. Onlardan biri, "Hz. Muhammed (s.a.s)'de gördüğünüz etkileyici bir şeyi bize anlatır mısınız?" deyince, Hz. Âîşe (r.an) şöyle demiştir:
"Resulullah (s.a.s) bir gece kalktı, abdest alıp namaz kıldı. Namazda çok ağladı. Gözlerinden akan yaşlar sakallarını ve secde esnasında yerleri ıslattı. Sabah ezanı için gelen Hz. Bilâl (r.a):
"Ya Resulullah (s.a.s)! Geçmiş ve gelecek bütün günahlarınız affedildiği halde, sizi ağlatan nedir?" deyince, o: "Bu gece Yüce Allah bir ayet indirdi. Beni bu ayet ağlatmaktadır" dedi ve ayeti okudu:
"Göklerin ve yerin yaratılışında, gecenin ve gündüzün gidip gelişinde elbette aklıselim sahipleri için ibret verici deliller vardır" (Âl-i İmrân, 3/190).
Ondan sonra Resulullah (s.a.s): "Bu ayeti okuyup da üzerinde tefekkürde bulunmayan, düşünmeyen kişilere yazıklar olsun" dedi.
Bu ayette, tefekküre davet edilen akıl sahiplerinin durumunu açıklayan bir sonraki ayetin meâli de şöyledir:
"Onlar ayakta, oturarak ve yanları üzerine yatarken Allah'ı anarlar, gözlerin ve yerin yaratılışı üzerinde tefekkür ederler (düşünürler). Rabbimiz (derler), bunu boş yere yaratmadın, sen yücesin, bizi ateş azabından koru!.." (Âl-i İmrân, 3/191).
İslam düşüncesinde tefekkür, zihni bir süreç olarak insanın nasıl bildiğini temellendirmeye yönelik olmuştur. Yani bilgiye ve bilmeye yönelik bir zihni faaliyet olarak algılanmıştır. Tasavvufta iki türlü tefekkürden söz edilir. Biri iman ve tasdikten doğan istidlal sahiplerinin tefekkürü, diğeri ise Hakk’ı Hak vasıtasıyla gören ashab-ı şuhudanın tefekkürüdür.
Dinin başı tevhiddir. Tevhidle başlamalıdır tefekküre. Ve tevhidle mana kazandırılmalıdır bütün olup bitenlere.
Rabbimiz, bizlerden, Kur'ân'daki öğütlerin sahibi kimdir diye düşünmemizi istemektedir. Dinî yaşantımızda samimiyet, ancak Rabbimizin birliğini ve yüceliğini kalben tefekkür etmekle başlayabilir.
Kur’an-ı Kerim’de tefekkür kavramı; tedebbür, tezekkür, akletme ve nazar etme gibi kavramlarla eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Bir hususta görüş ileri sürmek ve aklı kullanmak gibi manalara gelen tefekkür ve yakın anlamları olan diğer kavramlar ile ilgili ayetler Kur’an-ı Kerim’de bir hayli fazladır. Bir fikir vermesi açısından zikredecek olursak, tefekkür 18, nazar ve müştakları 128, tedebbür 4, ulü’l-elbab 16, akıl ve müştakları 49, ilim ve müştakları ise yüzlerce yerde geçmektedir. Yine bir fikir vermesi açısından fıkıh ve İslam hukuku ile ilgili açık ayetlerin 150 civarında olduğu Kur’an-ı Kerim’de, ilim ve düşünceyi teşvik eden ayetlerin 750’yi geçmesi gerçekten düşünen insanlar için önemli bir ipucu olarak karşımızda durmaktadır.
Kur'an'ın insanları, üzerinde düşünmeye çağırdığı diğer bir husus da kendi ayetlerini anlamaya çalışmaktır. Kur'an'ın bildirdiği metafizik gerçekler, geçmiş kavimlerin haberleri, helak olan toplumların helak oluş sebepleri, ölüm ve ahiret gibi konular düşünmeğe değer, konu edilmesi gereken mes'eleler arasında yer almaktadır. Düşünen insan; ibret alan, sorgulayan, basiret ve feraseti açılan insandır.
Kur'an'da düşünmenin anlamına en çok yaklaşan terimler tefekkür ve akıldır. 'Muhakkak ki göklerin ve yerin yaratılışında, gündüzle gecenin art arda gelişinde akıl sahipleri için alâmetler vardır.
Tefekkür kavramıyla insanları düşünmeye çağıran Kur'an ayetleri, insanlardan iki önemli konuda düşünmelerini istemektedir: İlki gözle görülen kâinat kitabındaki ayetleri ikincisi ise Kelam-ı Kadimi'ndeki ayetleri düşünmektir.
İnsanı düşünmeye sevk ve teşvik eden çok sayıda ayete topluca bakıldığında düşünmenin önemli bir kulluk görevi, bir ibadet olduğu sonucuna varılabilir. Düşünmenin konusu ise başta bizâtihi Kur'an'ın mesajı olmak üzere bu mesajın aydınlatıcı ve yol gösterici ışığı altında Allah-âlem, âlem-insan, Allah-insan ilişkisidir. Allah Kur'an'da çeşitli konularda aklî deliller getirmekte ve düşünmeyi teşvik etmektedir.
Yaratılanlar yaratana delil olduğuna ve yaratılışta birçok hikmet bulunduğuna göre düşünmek gerekli bir eylemdir. Nesnelerin duyu ötesi gerçekliği düşünmeyle kavranabilir. Kaldı ki nazarî düşünmenin bilgi sağlayıcı fonksiyonu olmadığını ispat etmek bile ancak nazarî düşünmeyle kabildir (Kitâbü't-Tevḥîd, s. 9-11).
İnsan ve onun yaratılışı, çevresindeki varlıklar, ölüm ve ölüm ötesi hayat… Bütün bunlar ancak iman ve tevhid inancıyla süslenmiş bir ömürle anlam kazanabilir. Bu değerlendirmeyi yapabilen akl-ı selim sahipleri, tevhid uğrunda çekilecek sıkıntıları bir zahmet değil, kendilerinin ebedi menfaati için bir rahmet olarak görür.
Kur'ân-ı Kerîm'in çeşitli kelimelerle ifade ettiği ve çok sayıda ayette teşvikte bulunduğu düşünme eylemi tefekkür, İslâm kültür tarihindeki entelektüel geleneklere hayat veren ve bu gelenekler içinde çeşitli açıklamaların konusunu teşkil eden insanî bir çabadır.
İnsan kendisini kuşatan evreni, ondaki sonsuz ahengi, sanat ve bedi güzellikleri düşünerek bunların arkasındaki gerçek kudret sahibini algılamaya yönelir. Kur'an, imanın kuru bilgi olmaktan çok, duygu olarak yaşanmasını sağlamak için insanları, yerleri ve gökleri seyr ü temaşaya ve onlar hakkında düşünmeye çağırmaktadır. İnsan, müfekkire gücüyle bu hususlar üzerinde düşündüğü takdirde zihni istidlaller ve akli istinbatlarla eşyanın ardındaki hakikati kavrama imkân ve iktidarına ulaşabilecektir.
Tefekkür gibi ibâdet yoktur. - Hz. Muhammed (s.a.v)
Allah'ım, güzel olan her şeyi sen verdin diye sevelim, sana geri veremeyecek kadar değil!..
Necip Fazıl Kısakürek’in şu sözleriyle bitirelim bu günün tefekkür olan konusunu; “Eyvah, görmemek için göz, işitmemek için kulak taşıyanlara...”
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Sevgi ve mutluluk gönül sofranızın baş tacı olsun... Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet dolsun…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir yerlerde bir gün görüşmek ümidiyle…