Kader, alın yazısı, yazgı… Hepimiz bu kelimeleri duyarak büyüdük. Çoğumuz başımıza bir olay geldiğinde istem dışı, “kaderimmiş” deyip geçtik. Peki, gerçekten kader var mıdır? Varsa nedir? Kader her din ve inanışta karşımıza çıkan, ancak hakkında en çok anlam kargaşası yaşanan kavramdır.
Kader ikidir…
Külli irade ve cüzi irade…
Külli irade; ailen, vücudun, ırkın gibi… Kişinin müdahalesi yoktur…
Cüzi irade ise kişinin tercihlerine bakar…
Cenabı hak, külli iradeyle kişilere imtihan sunar…
Kişilerde bilgileri, kararlarıyla tercih ettiği yolun sonuçlarından sorumludur…
İnsan hayatındaki iki müthiş an doğum ve ölüm. İkisine de sen karar vermiyorsan kaderini sen yazmış olamazsın… Senin elbette etkin var ama külli irade SAHİBİ perde arkasında işliyor…
Allah insanın doğumundan itibaren her şeyini belirlemiştir. Ve kader meselesi Allah’ın izin verdiği koşulda sürekli değişkenlik gösterir. İsler genelde söyle yürür. Allah kişiye 2 yol sunar. Yani secim sunar. Bunlardan birinde güzel işler vardır diğerinde sıkıntı sorun vs. kişi birini seçer iste bu noktada kader elimizdedir. Lakin o yoldaki işler Allah’ın indindedir.
Fakat insan zaman zaman kendi kendine sormadan edemiyor.
İnsan kaderini mi yaşar, yoksa kendi mi yazar?..
Ve kendi kendine şu cevabı veriyor insan:
Kendim yazacak olsam böyle mi yazardım?..
Ben, bana biçileni yaşıyorum. Hâşâ, isyanım yok ama biraz kırgınım.
Madem böyle bir hayat malum olacaktı bana o zaman ne diye bu duygular sinmiş yüreğime?..
Madem öyle; gaddar, vicdansız, serseri, vurdumduymaz biri olsaydım.
Nedir bu tezatlık dünya halimde. Nefsimle boğuşmaktan hayatımı yaşayamadım.
En güzel yıllarım geçti, gitti, bitti. Saçlarım bembeyaz, gönlüm kırgın, gözlerim buğulu…
Ta içimde bir yerde… Bir nokta büyüklüğünde… Ufak da olsa bir ışık parıltısı var.
Koskocaman bir karanlık deryasında o ışık nasıl da parıldıyor.
O benim umudum işte.
O da olmasa yaşamın tadı rengi güzelliği olur muydu?..
Mutluluklar gibi dert ve keder de hayatımızın bir parçasıdır…
İnsan, yaşamı boyunca sevinç ve üzüntüsüne sebep olacak farklı olaylarla karşılaşır.
Dolayısıyla dinin temel konuları arasında, insanın hayatındaki gayelerinden biri olan sevinç ve mutluluğu yakalayıp üzüntü, gam ve kederden uzak olmasını sağlamak vardır.
Ama insan bazen üzülecek ki ardından gelen sevinç ona yaşamanın tadını versin…
‘İmanın gelenekselleştirilmiş altı kuralı sayılırken kurallar arasında, “Kaderin, hayır ve şerrin Allah’tan olduğuna iman etmek” maddesinin yer aldığını hepimiz biliriz.
Elbette iman edilecek hususlar altı kuraldan ibaret değildir. Önemli bir hadiste İslam’a girecek bir insana takim edilecek İslam’ın beş genel, altı iman kuralı özetlenir.
Mademki “Kader’e” iman şarttır o halde kadere nasıl iman edeceğiz.
Şöyle iman edeceğiz: Bizler daha annemizin rahmine düşmeden bizim yaşayacağımız her ayrıntı virgülüne, noktasına kadar -Allah’ın yüce ilminde- biliniyordu. Yüce Allah için zaman kaydı yoktur. Allah zamana mahkûm değildir. O’nun ilmi yaşanmış, yaşanacak bütün zaman ve mekânları kuşatır. Yüce Allah anne rahmine düşecek olan herhangi birimizin hayatını, ne yapacağımızı zamana ihtiyaç duymadan bildiği için de buna uygun olarak takdir etmiştir. Daha anlaşılır bir ifadeyle; yapacağımızı, biz yapmadan önce yazmıştır. İşte Yüce Allah’ın sonsuz ilmiyle, ne yapacağımızı bilmesi ve bizim de hayata geldiğimizde bunları birebir yaşamamıza “Kader veya alın yazısı” diyoruz…’(…)
İnsan kaderine göre hareket eder ona göre yaşar ama her şey kader denemez irademiz aklımız var olduğu için her zaman kaderi suçlamak doğru değil hatayı kendimizde aramak lazım kader insanın başına gelir eninde sonunda bence kader önceden yazılmıştır insan bunu bilemez…
Allah sadece insana iki yol vermiştir doğru ve yanlış ikisinden birini seçmek insanın elindedir…
Çünkü Allah bize özgür irade vermiştir…
Allah ta ilim özelliği vardır geleceği bilir bizim yapacaklarımızı bilir ve onları yazar.
Neticede Allah istemeden bir yaprak bile kımıldamazken bu dünyada bizim ondan izinsin bir nefes bile solumamız düşünülemez…
Evet dostlarım tüm bunların başında sevmek yatar. Sevgi tüm kaderinizin hamurudur… Kader ve sevgi cesurdan yanadır…
İslâm, insana saygı temeli üzerine kurulan ve gelişen bir düşünce sistemidir. İnsanlar arasında bir ayırım yapmayan, insanı lăyıkıyla sevmeyi, hakkına riayet etmeyi, hata ve kusurları hoş görmeyi önemli bir gaye kabul etmiş ve sevgiyi idrakin en bariz özelliği olarak görmüştür…
O nedenle dostlar: Sevin, sevilin, sevmek dünyadaki en büyük güzelliktir.
Gönül bağı sağlamsa, yük de güzeldir, yol da, yolculuk da. Yüreğinizden sevgilerin ve mavilerin eksik olmadığı mutlu, huzurlu ve dahi sağlıklı güzel günleriniz olsun sevdiklerinizle geçireceğiniz…
Hayat sevince güzel ve diyelim ki her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun.
Hoş kalın, hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…