Yüreğimin hecelerini susturmaya çalıştım gece boyunca, ancak hükmedebildim. (ya da öyle sandım)
Kendimle başbaşa kalmaya çalıştıkça, yüzüme vurdu yüzsüzlüğünü hayat. Bir sahnede rol yapmaktan daha zordu sahnesi. Perdeler hesapsız açılır kapanırdı. Dublör yoktu. Prova yoktu. Yaşardın olabildiğince.
Nereye olduğunu bilmediğim yollara girmekten korkarak, çaresizliğime yenisini ekledi yeni bir yol!.. Hayat(mış)!.. hadi ya!..
Kocaman bir karışıklığın içine düştüğünde, doğrulardan da, yanlışlardan da vazgeçtiğinde...
Durduğunda, bir yere gitmediğinde, ya da arkana dönüp bakmadığında, son sürat uzaklaştığında...
“Her ne kadar ayak giderse de yürek gitmez. Dil susarsa gönül susmaz beden giderse ruh kalır. Ve istemediğimiz hak etmediğimiz yaşamlar sunulur ardından bize..”
Dört yanına yüksek duvarlar örüp, ayaklarına kalın zincirler bağladığında, ya da duvarlarını yıkıp boşluğa ağladığında, soracak sorun, aradığın cevap varken, kımıldayacak gücün olmadığında...
Öylece… Kalakaldığında yani.
Öylece... Kalakaldığında...
Yoksa umutsuz muydum?.. Ama umutsuzluk kalakalmak değil, öylece kalmaktır.
Umutsuzluk kalakalmak değil, öylece kalmaktır. Kalırken donmak, külçeleşmektir. Olan bitenler karşısında susmaktır umutsuzluğun payına düşen.
İnsan tekinin vebadan kaçar gibi kaçtığı kimi duygular vardır. Umutsuzluk da bunlardan biri… Belki de en yakıcısı. Melankoliden daha kıyıcı bir duygudur umutsuzluk.
Demek azıcık da olsa hâlâ bir umut vardır öznede: Belki gelir!.. Gelir ve bazı şeyler şimdi olduğundan başka türlü bir hal alır. Hal böyleyken eylemek, kalkıp gitmek de mümkün değildir.
İşte bende de durdu bir şeyler, adını koyamadığım, bilemediğim, çözemediğim binlerce sitemle birlikte öylece kalakaldım içimin sessizliğinde… Sessizlik ben oldum sanki. Geçmeyen bir yaranın kabuk bağlamayan hali gibi, bir ekmekten düşmüş kırıntılar gibi, bir baltaya sap olmayı istemiş ama olamamış, olamayacak nice insanlar gibi sevinçsiz kaldım…
Kıyısı olmayan uçsuz bucaksız denizler gibi ya da o denizlerde yol alan pusulasız gemiler gibi kalakaldım sanki bir çaresizliğin içinde… Ve bazen işte böyle garip duygular hissederiz hepimiz. Bir yanımız bu dünyaya aitken, öbür yanımız kalk gidelim modundadır. Bir an mızmızlanırken her şeyden ve herkesten, aynı anda her şeyin suçlusu ve sorumlusu olarak görürüz kendimizi. Bir tarafımız kibirli, bencil, kurgulayıcı, oluru olamazı kötüye yorumlayıcıyken, öbür yanımız içten, samimi, sevecen, fedakâr, merhametli oluverir. Ve tam medcezir ortamında buluruz kendimizi..
İşte tam o medcezir anında bir dostun olmalı sana uzaktan el sallayan, gel oturalım şu kıyıda bir tabureye, iki kahve de söyle gelirken, iki lafın beli kıralım, dertle aksın gitsin körfeze demeli.
Ne hoştur, ne güzeldir: Körfez'den esen rüzgâra yüzünü vermek, Ege’yi uçurmak, billur yapıp savurmak ve mutlaka serinlemek gibidir bir dostla konuşmak.
Bu ne büyük bir nimettir...
Hani bir "geç” inize bakar, yanınızda olmak için. Belki konuşmak, belki saatlerce susmak için.
" Var" dır. Bilirsiniz. " iki eli kızıl kanda olsa" çıkıp gelecektir, eminsinizdir. Bunu bildiğinizden hayat üstünüze, üstünüze geldiğinde, Kirpi gibi dikenlerini çıkarmak, kaplumbağa gibi kabuğuna çekilmek, ya da derin su balıkları gibi en derinlerde bir kaya dibine gizlenmek yerine; Dosta sığınır insan.
O yüzden "iyi ki varsın" dendiğinde, Dudaklar değil, yürektir konuşan…
Yeni günün sizler için umut dolu, sevgi dolu geçmesini dilerken yüzünüzden gülümseme kalbinizden umut eksik olmasın, gününüz aydın mutluluğunuz daim, neşeniz bol olsun diye, dualar ediyorum Rabbime sizler için…
Unutmayalım!.. Ne deriz her zaman, bilirsiniz. Bilenler bilmeyenlere söyleye; her şeye rağmen hayat sevince, sevilince güzel, siz sevin, sevilin ve diyelim her bir cümleye; atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir…
Yaşamın kaynağı sevgi ise, sevgi bir tutku, tutku bir amaç, amaç bir şeyleri birileriyle paylaşmaksa, paylaşalım sevgimizi bir lokma ekmek gibi...
Bugün yaşamın nefis tadını hissettiğiniz, umuda hoş geldin diyen dudaklarınızda ki tebessüme takılı sevgi şarkılarının olduğu, ruhunuzda barış, aşk, sevgi, mutluluk, huzur ve bütün güzelliklerin bir arada olduğu, harika bir gün olsun hepinize...
Günün bütün renkleri yüreğinize dolsun, kalbiniz huzurlu, gününüz keyifli, sevgi dolu olsun, kalbinizdeki iyiliğin dünyayı sevgiyle aydınlattığı güzel, mutlu, sağlıklı, bir Salı günü diliyorum siz dostlara…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım’ her zaman ve her an...
Sevgiyle kalınız… Mutlu kalınız… Umutlarınız ve düşleriniz gerçek olsun...
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbetler gönderdim…
Hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…