Er ya da geç, hayatın anlamı sorusuyla yüzleşiriz. Gençken, ölümü fazla düşünmeyebiliyoruz, öyle ki bu, uzak hatta neredeyse gerçek dışı bir durum gibi görünebilir. Zamanla, fani oluşumuzun daha çok farkına varırız, bu da bizim asıl soruyla yüzleşmemize yol açar.
Hayatı anlamlı görmemizin birçok yolu vardır: aile, maneviyat, sanat, bilim, eğitim, eğlence vb. Bunun yanı sıra, belirli bir çöküş ve ölüm karşısında her şeyi sorgulayabiliriz.
Ve adı hayattı bu garip seferin... Hayat... Kimi zaman çekilmez bir hal alır da yine de terk edemeyeceğini anlarsın onu; boyun eğersin hep isteklerine ister istemez. Bazı anlar olur ki boğaz boğaza gelir de geç de olsa anlarsın değişmez gerçeği. Çünkü bu çetin kapışmada boğan da sensin, boğulan da sen. Şikâyetin kime? O zaman? Onu da bilmezsin… Ama haykırırsın içe kapanık saatlerde. Sesin sessizliğin, rengin renksizliğin her şeyin hayat kısacası…
Hayat bekle der, yürek umut eder…
Hayat... Sürprizlerle dolu çoğu zaman. Ne zaman ne yapacağı bilinmiyor. Bizi üzecek mi sevindirecek mi bilmiyoruz. Gelecek iyi mi olacak kötü mü bilmiyoruz. Bir bakıyoruz “Ne güzel şey yaşamak” cümleleri uçuşuyor havada, bir bakıyoruz “Hayat çok zor, dayanamıyorum” deniyor. Öylece durup bekliyoruz bazen, ne olacağını bilmeden, elimizden hiçbir şey gelmeden. Ama bir şeyi biliyoruz hepimiz, hep üst üste gelecek. Tam bitti derken bir yenisi başlayacak. Yeni uğraşlar, yeni sıkıntılar, yeni dertler çıkacak karşımıza. Sıkıntılarla baş etme çabaları, işleri yoluna koyma uğraşları, inişler, çıkışlar... Mutluluk sarhoşluğu, karamsarlık, kararsızlık, endişe, korku…
Veeee… ne kadar süreceğini, nasıl süreceğini kesin bilmeden yürüdüğün bu yolda:
Doğru zamanda, doğru yerde olamamaktan oluşur her zaman hayat…
Hayat;
Seni kaç kişinin aradığı kimi öptüğün, hangi sporu yaptığın da değildir…
Hayat;
Ayakkabıların, saçın, derinin rengi de değildir.
Nerede yaşadığın veya hangi okula gittiğin de değildir…
Aslında hayat;
Notlar, para, giysiler, girmeyi başardığın ya da başaramadığın okullar da değildir…
Hayat;
Kimi sevdiğin ve kimi incittiğindir.
Kendin için neler hissettiğindir.
Güven, mutluluk, şefkattir.
Arkadaşlarına destek olmak ve nefretin yerine sevgiyi koymaktır…
Hayat;
Kıskançlığı yenmek, önemsemeyi öğrenmek ve güven geliştirmektir.
Ne dediğin ve ne demek istediğindir.
İnsanların sahip olduklarını değil, kendilerini olduğu gibi görmektir.
Her şeyden önemlisi hayatı, başkalarının hayatını olumlu yönde etkilemek için kullanmayı seçmektir…
Hayat;
Özelde deyip!.. İnsanları ayrıştırmak, birini birinden daha değerli göstermek eylemi değildir, bölmek değil birleştirmektir. Böl, parçala, yönet egosu hiç değildir…
İşte hayat bu seçimden ibarettir.
İnsanların en âcizi dost edinemeyen, ondan daha âcizi ise dost kaybedendir…
Tadını dostun muhabbetinden alan kahvenin yerine plastik bardakta poşetle tatlanmış çayı tercih ediyorsak hayatın suçu ne?..
İki satır yazmayı çok görüp; kullanılmaktan, herkese mal olmaktan eskimiş, kişiliksizleşmiş, hissiz cep mesajlarını yolluyorsak sevdiklerimize ve sonrada artık insanlık kalmadı nerede o eski günler diye serzenişte bulunuyorsak bide üstüne. Bu kendimize batıracak iğne kalmadığından mıdır acep?
Beklentilerimizi o kadar yüksek tutuyoruz ki, önümüzde bir dağ oluveriyor biz farkına varmadan... Sonrada dağların geçilmezliginde, dağların dağlara kavuşmazlığında uzaklaşıyoruz insanlardan... Üstümüze sis gibi çökertiyoruz memnuniyetsizliklerimizi... Oysa güneş her gün doğuyor bıkmadan biz görelim diye...
Herkes dünyayi kendi penceresinden görüyor insan ilişkilerinde hepimiz dış dünyaya kendi penceremizden bakarız. Yaşımız, eğitimimiz,yaşadığımız çevre, sosyal statümüz gibi birçok etken baktığımız dünyayı kendi kafamızda şekillendirmemize aracılık ederler. Dış dünyayı şekillendirmeye çalışmak, nesnelere,davranışlara anlamlar yüklemek insan doğasında olan bir özelliktir.
Bakmıyoruz!.. Aklımıza gelmiyor, kimin ne yediği ne giydiği, ne dediği, kısmen ne hissettiği dünyanın neresinde kim bilir ne acılar yaşanıyor olabileceğinden daha çok ilgilendiriyor bizi...
Şükretmek için onca sebebin yanı başımızda durmasına rağmen yamacımıza bakmak ne kadarda uzak kalıyor bize... Bir ölüm tecrübesi gerek belki de hepimize... Hiç bitmeyecek gibi hoyratça harcadığımız nefeslerinde sayılı olduğunu anlamak için… Yâda her sabah uyandığımızda bir günlük bir hayat daha bağışlandığını hissetmeye çalışmak, hiç ihtimal vermesekte; tek gerçeğin her yaşayanın bir gün ölümü tadacağı gerçeğinde günün son günümüz olabileceği ihtimalini göz ardı etmeyerek yaşamaya ne dersiniz?..
İnsanlar, başka canlılar olmadan yaşayamaz. Hepimizin amacı aynı: hayatı devam ettirmek. Evrim, bu amaca göre düzenlenmiş ve bu nedenle bizim biyolojimizdir…
Kediden huzuru, köpekten dostluğu öğrendik. İnsanları hâlâ çözemedik…
Kahvenin kırkı çıktı insanların cılkı… Aynı ekmek, aynı su, aynı toprak… Kimi adam oldu, kimi de kavşak. Mesela yaşarken omuz vermek, ölüyü taşımak zaten sünnet... Velhasıl kelam insanı anlamak haddimi aştı...
İnsanları özelde ayrıştırmadan, ya da ayrıştırdığını sanmadan…
Birini birinden üstün olduğunu gösterme çabası içinde boğulmadan…
Biz olmak, toplum olmak varken… Severek sevilerek, dedikodusuz, egosuz, gıybet yapmadan, vefanın önemini kavrayarak, her canlının, yaşam hakkına, sayğıyla yaklaşamak varken ve hırslarına yenilmeden, Mevlana torunu olduğumuzu unutmadan yaşamak varken!..
Ama hayat ne yapsın bazı insanlar böyle değilse;
Kaç nefes olduğunu bilmediğimiz hayatın, bize bahşedilen kısmında boşa harcıyorsak nefesimizi, hayat ne yapsın?..
Ama hepimiz için, hayatın güzel yanı, devam etmesidir. Bedenimizin bütünlüğü bozulabilir, ama molekülleri arta kalır ve bunlar yeni bir yaşam için yapı taşları olacaktır. Bazıları bu hususi görüşten teselli bulabilir. Başkaları ise, hayatın devamlılığına ilişkin farklı fikirlerde huzur bulur. İyi haber şu ki, birçok seçenek vardır ve çoğumuz o veya bu şekilde, yaşamı değerli buluyoruz.
Sevgi bestesinin notasını yüreğinizde hissedeceğiniz, ümitlerinizin dostluklarla pekişeceği, gülücüklerinizin hiç bitmeyeceği, sevgi dolu, şiirler tadında olmasını dilediğim, Cumartesi gününüzde, her anınız; bir ağacın gölgesindeki huzur, berrak sulardaki saflık, topraktaki bereket ve aldığınız nefesteki anlam kadar güzel olsun…
Sevin hayat sevince, sevilince güzel ve diyelim ki her bir cümleye ve bilene ki bu Vatanın sahipleri, yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun...
Hoş kalın hoşça kalın ama her dem sevgiyle dostça kalın... Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…