Haset

Haset, insanlık tarihi kadar eski bir olgudur. Hasedi ilk Hâbil ile Kabil’in hikâyesinde görüyoruz. Hâbil, kardeşi Kabil tarafından katledildi, yani ilk cinayetin sebebi hasetti. Kabil, kardeşinin Allah’ın gözünde daha sevgili olmasına haset etti ve yeryüzünde haset yüzünden ilk cinayet işlendi.
Yine, Hz. Yusuf’un kardeşleri ona haset ettiler ve aynı zamanda onu kıskandılar. Bu olumsuz duygular onun ölmesini isteyecek kadar ileri gitti. En son, “öldürmeyelim ama kuyuya atalım” düşüncesinde karar kıldılar.
Peki, ne demek haset?..
Haset kelimesinin TDK tanımı “kıskançlık, çekememezlik” dir.
Sahip olunmayan bir özelliği bir başkasında görüp, onu tutkuyla, şiddetle arzulamak demek…
Bizde bu özellik yoksa karşımızdakinde varsa ve bunu şiddetle, tutkuyla arzuluyorsak ve bu arzu yıkıcı bir hâle gelmişse buna haset diyoruz.
Oysa Melanie Klein, “Haset, arzulanan bir şeyin, başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur, hasetlik ki, o istenen şeyi sahibinden çekip almaya ya da bozmaya, kirletmeye yönelir. Haset, öznenin sadece bir kişiyle olan ilişkisiyle ilgilidir ve kökeni de anneyle o herkesi dışlayan en eski ilişkide yatıyordur.” der.
Günümüzde pek çok insanın duygularının birbirine girdiğini fark ediyor musunuz?..
Duygular raydan çıktı sanki. Önce imrenmeyle başlıyor, ardından imrenilen kişi kıskanılıyor ve kıskançlık duygusu raydan çıkmaya başlayınca veya kıskanılan kişinin olanaklarına sahip olunamayınca haset devreye giriyor. Kıskançlık “Onda var, bende yok” duygusunun adıyken, haset “Bende yok, onda da olmasın” duygusunun adıdır. Kıskançlık mahrumiyetle ilişkilendirilirken, haset sahip olamamanın getirdiği aşırı bir duygu olarak karşımıza çıkar.
Kıskançlık ve haset arasında fark olduğunu söyler ve kıskançlığı şöyle tanımlar, “Kıskançlık da hasete dayanır ama öznenin en az iki kişiyle ilişki içinde olmasını gerektirir: Özne, kendi hakkı olan sevginin rakibinin tarafından elinden alındığına ya da alınma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna inanıyordur. Kıskançlığın günlük kullanımında, sevilen kişiyle özne arasına bir üçüncü kişi girmiştir.”
Hasetli kişi, arzu ettiği şeyin başkasında olmasını görmekten acı duyar ve eğer kendinde olmayacaksa, o kişinin de elinde olmamasını ister. Hasetli kişi, başkalarının haz ve memnuniyetinden mutsuz olur. Bu yüzden hasetli kişiyi tatmin etmek zordur. Haset duygusu yıkıcıdır ve büyük bir mutsuzluk kaynağıdır.
Habis bir insan hastalığı olan haset İyilikleri tüketen korkunç bir hastalıktır…
Haset çekememezlik ve kıskançlık sebebiyle başka bir insanın elindeki nimetin ve iyi kazanımların yok olmasını istemektir.
Başkasının mutluluğunu çekememe yüzünden, kişinin kendi ruh dünyasını perişan etmesinin tanımı, hasettir… Haset, bir kimsenin sahip olduğu sağlık, güzellik, çocuk, makam, mal, huzur, şöhret vb. her hangi bir nimetten ötürü insanın, yoğun bir kıskançlık duygusuna kapılarak kendini germesi, içi içini yemesidir…
Haset öfkedir, güvensizliktir. Mutsuzluğu, yalnızlığı ve çaresizliği beraberinde getirir.
Haset bazen gıpta ile karıştırılır.
‘Allah Resulü’ “İki kimseye gıpta etmekte sakınca yoktur: Kendisine bahşedilen serveti Allah yolunda infak eden imkân sahibi ve Allah’ın lütfettiği ilmi yaşayıp başkalarına da öğreten kimse” buyurmuştur…
Kıskançlık, açgözlülük, kişiye istediğini elde ettiremeyecek duygulardır. Haset dolu şahsiyetler, kendilerini değersiz, önemsiz, sayılıp ve sevilmeyen biri gibi hissederler. Öne çıkmak, gösteriş yapmak, kendilerini belli etmek içten içe arzularıdır. Yanıp tutuştukları ve kontrol edemedikleri gözlerinden fışkıran haset ile çevrelerine ateş saçarlar. İyiye, doğruya ve güzele kim bir adım atarsa onu alaşağı etmek gibi bir dürtüleri mevcuttur. Descartes: “Kıskançlık, sahip olduklarını koruma isteğinden kaynaklanan bir tür korkudur.” diyor.
Karşısındakini ya sevgiden dolayı, ya da “Onda var bende niçin yok” diye kıskanan bu insancıklar için her şey hedeftir.
Güzel bir aile sistemin mi var kıskanır; onun cebinden çalmadan alın teri ile bir şey mi aldın kıskanır; hakkınla çalışıp çabalayarak makam ve paye sahibi mi oldun kıskanır, seviyor musun kıskanır; seviliyor musun kıskanır; maddi ve manevi her şeyi sinsice kıskanır.
Bu kem göz şahsiyetler için anlatılan hikâye ilginçtir. “Haset dolu bir insana benzer yaratığa şişeden çıkan cin sorar: “Dile benden ne dilersen ancak ne istersen komşun iki katına sahip olacak.”
Mahlûkatın cevabı hazırdır: “Bir gözümü kör et o zaman!”
Haset, zehirli bir dua’dır. Kişi hasetle kendini de karşısındakini de zehirler. Hz. Yusuf’un kuyuya atılmasında asıl sebebin kardeşler arasındaki haset duygusu olması gerçekten düşündürücüdür.
Bu hastalık kardeşi kardeşe öldürtebiliyor, derin kuyuya attırabiliyorsa, başka insanlara neler yaptırmaz?..
Haset hastalığına müptela olan insanlar için her şey hedeftir.
Mutlu bir aileniz mi var?.. Haset eder.
Onun bunun cebinden çalmadan alın teriyle bir şey mi kazandınız?.. Çekemez.
Hakkınızla çalışıp çabalayarak makam ya da paye sahibi mi oldunuz? Kıskanır…
Haset insan başkasını kıskanır¸ çekemez; başkasında olan sağlık¸ zenginlik ve benzeri nimetlerden dolayı rahatsız olur¸ o kişiden o nimetin gitmesini ister. Bu¸ insan bünyesine zarar veren ve dinini ifsat eden kötü bir huydur. Kalpte bulunan ve insanı kötülüklere sürükleyen en önemli ve gayr-i ahlâkî özelliklerden¸ hastalıklardan birisidir. Yol açacağı büyük zararları sebebiyle Yüce Allah haset edenin şerrinden kendisine sığınmamızı emretmiştir. Çünkü böyle habis duygular taşıyan birinin şerrinden insanları ancak onları yaratanımız olan Allah koruyabilir. Hasetçinin zararını bertaraf edebilecek güce de sadece O sahiptir.
Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Haset, tıpkı ateşin odunu yiyip tükettiği gibi iyilikleri yer tüketir.” Şu sorulara vereceğimiz cevaplar haset karşısındaki yerimizi tayin edecektir: Arkadaşlarımızın başarı ve mutluluğunu kendi başarı ve mutluluğumuz bilip sevinebiliyor muyuz?..
Dostumuzun meşru ticaretinden büyük kazançlar elde etmesinden memnun oluyor muyuz?..
Komşumuzun ya da bir tanıdığımızın, çoluk çocuğuyla mesut bir aile hayatı sürdüğünü görünce “Ne güzel, Allah bunu herkese nasip etsin” diyebiliyor muyuz?..
İçimizden bir kimseye nasip olmuş bir saadetin herkes tarafından erişilmesini, paylaşılmasını arzu etmek bir ruh zenginliğinin işaretidir. Haset böyle ruhlara saldırmayı göze alamaz.
Haset, kıskançlık ve açgözlülük arasındaki farkları görmek gerekir. Haset, arzulanan bir şeyin başka birine ait olduğu ve bize değil de ona haz verdiği inancının yol açtığı kızgın bir duygudur; hasetlik ki, o istenen şeyi sahibinden çekip almaya ya da bozmaya, kirletmeye yönelir.
Günümüzde pek çok insanın duygularının birbirine girdiğini fark ediyor musunuz?..
Duygular raydan çıktı sanki. Önce imrenmeyle başlıyor, ardından imrenilen kişi kıskanılıyor ve kıskançlık duygusu raydan çıkmaya başlayınca veya kıskanılan kişinin olanaklarına sahip olunamayınca haset devreye giriyor.
Şu da var: Haset öznenin sadece bir kişiyle olan ilişkisiyle ilgilidir ve kökeni de anneyle o herkesi dışlayan en eski ilişkide yatıyordur. Kıskançlık da hasete dayanır, âmâ öznenin en az iki kişisiyle ilişki içinde olmasını gerektirir: Özne, kendi hakkı olan sevginin rakibi tarafından elinden alındığına ya da alınma tehlikesiyle karşı karşıya bulunduğuna inanıyordur. Kıskançlığın günlük kullanımda, sevilen kişiyle özne arasına bir üçüncü kişi girmiştir.
Açgözlülükse özneyi sürekli uyaran ama doyurulması imkânsız bir istektir, hem öznenin ihtiyacından hem de nesnenin verebileceğinden fazlasına yönelen bir istek.
Kişiler arası ilişkilerde yaşanan duygu yozlaşmasının en tehlikeli olmaya başladığı yer duygu karmaşalarıdır. En tehlikeli duygular iki insan arasındaysa, döner dolaşır birkaç kişinin zorluk yaşamasıyla sonuçlanır. Eğer bu karmaşa çözümlenmezse kişiler arası duygu karmaşaları genişler, kitlelere ulaşır. İşleyiş garipleşir, ülke dengesizleşir.
Hiç kimseye faydası olmayan bu hastalığın öncelikle kalbe girmesine yol verilmemelidir. Bunun yolu da, insandaki hoşgörü, diğergamlık, başkasının meziyetleriyle iftihar etme ve sevgi gibi insanî hisleri daha çocuk yaşlarda arttırarak beslemekle mümkün olacaktır.
Haset olgun insan vasfı değildir. Haset, kuvvetli bir histir sevgiyi yok eder.
Haset yalnızca günaha sebebiyet veren bir kalbi hastalık olmayıp, aynı zamanda sahibinin iyi amellerini de ortadan kaldırır.
Konuyla ilgili bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır: "Ateşin odunu yiyip bitirdiği gibi, hased de iyilikleri yer bitirir." (Ebu Davud, İbn-i Mace) Allah-u Teâla, Felak Suresi'nin 5. ayetinde: "…ve haset ettiği zaman 'hasetçinin şerrinden âlemlerin Rabb'ine sığınırım' de" buyurarak hased duygusu besleyenlerden kendisine sığınmamızı emretmektedir.
Başkasına verilen nimeti çekemeyen insanlar, kalplerinde boş yere tasa ve keder taşırlar. Çünkü duydukları üzüntüyle haset ettikleri nimet azalmaz ya da kendilerine verilmez. Böylelikle haset eden muradına eremez ve Allah'ın yardımına nail olamaz.
Haset sahibi hem dünyada sıkıntı ve keder içinde yaşar hem de ahirette büyük bir kayba uğrar.
Efendimiz (sav) şöyle buyuruyorlar: "Birbirinize hiddetlenmeyin, birbirinize haset etmeyin, kıskanmayın, birbirinize sırt çevirmeyin; Ey Allah'ın kulları!..
Hz. Peygamber (sav) şöyle demiştir: "Ancak iki kişiye gıpta edilir. Bunlar, Allah'ın kendisine verdiği malı hak yolunda harcayan kimse ile Allah'ın kendisine verdiği (ilim ve) hikmete göre karar veren ve onu başkalarına öğreten kimsedir…"
Haset farkına varmadan kalpteki sevgi yok olur ki en tehlikelisi, korkuncu sevgini yok olmasıdır. Sevginizi haset duygusuna yendirmeyiniz, yedirmeyiniz.
Sevin, Sevin hayat sevince güzel ve diyelim ki her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir… Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun, gecenizden doğan sabahınıza selam olsun… Sağlık ve huzur ile hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle güzel bir hafta sonu geçirmenizi diliyorum...
En son şunu diyorum dostlarıma bu gün için lütfen: Bu konuyla ilgili Leyla Navaro’nun “Yıkıcı Hasetten Yaratıcılığa Bir Yolculuk”- https://www.youtube.com/watch?v=lWNQ_h6cjfM – konuşmasını izlemenizi öneririm.