GÜLÜMSEYİN HER GÜNE

Sabah uyanınca asık suratla açmayın gözünüzü yaşama. Kararmayın, gülümseyin.
Güneş size kararıyor mu sabah?.. Gülerek bakıyor yukarıdan size…
Tüm ihtişamıyla orada görevinde...
Siz niye olmayasınız?.. Gülümseyin. Şifadır bu. Yaşama gülümseyin, sabaha gülümseyin, eşinize, çocuğunuza, iş arkadaşınıza, dolmuş şoförüne, size sürekli kızıp duran patronunuza. Gülümseyin. Gülümsemenin iyileştirici, şifa veren etkisini yaşayın, yaşatın.
Çok mu zor?..
Hiç de zor değil.
Sizi üzen oğlunuza gülümseyin, ya da kapıştığınız eşinize gülümseyin. Bir süre sonra onun da size başka baktığını, gülümsemeye başladığını, dudaklarından gülümsemenin taştığını göreceksiniz.
Çünkü siz bu şifayı yayansınız…
Birisi sizi kırdı, niçin kırıldığınıza bakın. Kırılıyorsanız birine, bu sizinle ilgilidir. O, rolünü oynadı, siz bu oyunda ne öğrendiniz ona bakın. Takıldığınız şey, onun olumsuzlukları olmamalı, bu onun olumsuzlukları ve hiç biri sizinle ilgili değil. Onları çözmek ve anlayıp, öğrenmek, dönüştürmek onun işi. Siz kendinize verin ilginizi. Hangi noktanıza bastı ve siz kırıldınız?.. Deyin ki; ben istemedikten sonra kimse beni üzemez Sizin dönüştürmeniz gereken budur…
Birine öfke mi duyuyorsunuz?..
Size zarar mı vermek istiyor?..
Sizin üzerinize düşen; öfke anınızda nefsinizi görmek...
Bazen göremeyebiliyoruz ancak oyun böyle kurgulanıyor. Bu olayı size nefsinizi öğretecek bir deneyim olarak görün. Tabii ki gereken neyse yapın, uzaklaşın, gerekli mercilere başvurun, ancak ona aynı tepkiyle, kötülükle karşılık vermeyin. O zaman oyun tekrarlanır ve tekrar tekrar size farklı senaryolar üzerinden geri gelir.
Ta ki siz bir gün nefsinizi görüp, terbiye edene kadar...
O farkındalık noktası için yaşanmış olduğunu okuduğum ve çok sevdiğim bir hikâye var;
Hz Ali bir gün savaşta hasmını yere düşürür ve hasmının elindeki kılıç da yere düşmüştür, savunmasız kalır.
Hasmı, üzerine doğru eğilen Hz. Ali’ye doğru tükürür.
Bir an çok sinirlenen Hz. Ali; bir hamle yaparak kılıcını havaya kaldıracakken bir anda eli havada kalır. Ve bir anlık gafletten uyanarak kılıcını indirir.
Çok şaşıran hasmı sorar; ‘Ya Ali tam da boynuma kılıcı vuracağın anda niye durdun boynuma kılıcını vurmadın?’ der.
Hz. Ali; Allah aşkı için savaşırken; eğer senin boynuna kılıcımı indirsem ve seni böyle öldürsem nefsime hizmet etmiş olacaktım.’ Diye cevap verir.
İşte böyle güzel bir hikâyeden alınacak kıssadan hisse; nefsinize mi yoksa Allah’ın yarattığı bir varlığa mı düşmanlık edeceksiniz, bunu sorun kendinize…
Dokunun yaşama. Güzellikle dokunun yaşamınızdaki her şeye. Farkındalıkla…
Bir ağaca sarılın bazen, bazen bir hayvanı okşayın, resmini çizin, bir çocukla oynayın.
Masumiyetini görün. Siz de çocuktunuz bir zamanlar, hatırlayın?..
Sevdiklerinize hediyeler alın, mutlu olun, mutlu edin kendinizi. Şımartın bazen de. Yüzünüze ufacık bir meyveden maskeler hazırlayın. Sürün yüzünüze, şımartın kendinizi, gidip aynaya bakıp eğlenin yine kendinizle.
Aynadaki siz de sizinle eğlensin. Kendinizden uzaklaşmayın yeter ki. Resim yapın, günlük tutun, hiç kimse okumayacak olsa da bir öykü yazın, müzik dinleyin, dans edin. Televizyon tuzağından sakının kendinizi. Çok beğendiğiniz bir programı izlemenin zevkine varın. Bazen de bir kitabın sayfaları arasında gezinin. Bir film izlerken kendinizi görün, kendiniz olmayanı veya… Yaşam böyle de yaşanabilir. Hem de her anı farkında ve uyanık.
Deniz kıyısına, bazen bir kıra, ormana, göl kenarına gidin. Doğayla iç içe olun. Size sunulan güzellikler için şükredin. Şükredecek ne çok şeyiniz olduğunu düşünün. Bir tek kirpiğinizi bile oynatabildiğiniz için ne kadar şanslı olduğunuzun farkına varın. Engelli insanların yaşam azmini, sevincini düşünün. Yaşı ilerlemiş bir insanın içindeki yaşam arzusuna şahitlik edin. Sarılın affedin kendinizi ve sevdiklerinizi. Şifalansın sizinle birlikte tüm yaşam. Yüreğinizde açan güller olsun sadece. Sanki bugün son gününüzmüşçesine yaşayın ve donatın o günü…
Yaşamda yağmur ormanları, dik yamaçlar, ulu dağlar, denizler, okyanuslar, çağlayanlar var; bataklıklar, kurak topraklar, çöller de var.
Evet tüm bu farklılıklar, yaşamın içinde var. Siz ne olmak, nasıl yaşamak istiyorsunuz, seçiminizi yapın.
Güzel insan olun… İnsan olmak bir sanat!.. Bir sanat eseri düşünün, muhteşem. Siz de yaşamınızı bir sanat eseri haline getirebilme gücüne ve farkındalığına sahipsiniz. Bu gücü kullanın ve bu sanatı kendiniz için kullanın öncelikle…
Yaşamı ustalıkla yaşayan insan zaman içinde O’nun ahlakıyla donanır, her deneyimi yaşamın hazzından kendine bir tat koymak için birer fırsattır. Doğduğu günden ölümüne kadar insan öğrencidir, öğrenirken, paylaşır, paylaşırken öğrenir, öğrenirken öğretir. İşi, hayata güzellikler getirmektir.
Diğer her şey bunun için vesiledir. Kocaman ve eşsiz bir yürekle tümü kucaklar. Toplum için, insan için toplum bilincinin dışında; özden gelen bir bilinçle yaşamı kucaklar.
Hayatın deneyimleri onu ustalaştırır.
Yine de usta; ‘ben oldum, tamamım’ bilincinden çok uzaklarda adım adım yaşam merdivenlerini tırmanandır. Egosunu kendi gelişimi ve toplumun gelişimi için kullanandır. Yaşamı bir sanat eseri haline getirmektir onun bütün işi…
Tanrı’nın yarattıklarına bakın, her biri bir sanat eseri doğaya, insana, hayvana, uzaya, yıldızlara, aya, güneşe, göğe, yeryüzüne…
Tanrı insanı mucize bir sistemle donatmış kâinatı… Tüm bu mucizeye bakıp bir an farkına varmalı insan. Mucize bir sistemle yaratılın, sonra Tanrı’nın yarattıklarıyla savaşın, kan dökün, öldürün, kin duyun, sevgisiz aşksız yaşayın, bedeninize, kendinize ihanet edin. Sonra da ‘ben yaşadım’ deyin.
Çevrenizi ve kendinizi güldüreceğiniz, gülümseteceğiniz yerde ağlatın, üzün., kırın geçirin... Oh ne ala!.. Bu mu insanlık, bumu insan olmak?..
Bu günlük buraya kadar, bundan sonrası tabi ki suskunluğum dostlar...
Gözlerinizin içini güldüren, içinizi ısıtan, sevgi dolu, umut dolu hayatı sevin…
Hayat sevince güzel ve diyelim ki her bir cümleye; bu ülkenin sahipleri yalnızca bu ülkeyi karşılıksız seve bilenlerdir…
Hepimiz için güzelliğin adının gerçekten daima ‘güzellik’ kalacağı ve daima gerçek rollerimiz için sahnede yer alabileceğimiz ömür ve güzel, mutlu bir Pazar günü diliyor, gönül soframdan gönül sofranıza sevgi ve muhabbetler iletiyorum... Umutlarınız ve düşleriniz gerçek ve her şeyin en güzeli sizinle olsun... Taşı bile eriten zamanın, sevgi dolu yürümeniz için önünüze serdiği yeni gününüzde, yüreğimden yüreğinize selam olsun, dost diye dost bağıma gelenler___ Hoş kalın, hoşça kalın, dostça kalın ama hep sevgiyle kalın… Bir gün, bir yerlerde görüşmek ümidiyle…