Gönül han değil, dergâhtır____demiş Hz. Mevlâna
Gecelerden sabahlara, karanlıklardan güneşlere doğru açılan yüreğimin perde aralıklarından süzülen nur katreleriyle geldim kapına!
Gönül dergâhının kapısı kapalıydı nedense. Bir yol yoktu bu esaretten kurtulmaya.
Ama biliyordum, belki de bilmiyor malum olanlardan biriydim, ben bu handa kalıcı değilim.
Ben, kendi hanesinden kovulanlardanım. Benim sorunum kovulmuşluk, dışlanmışlıktı, iblisin kendisi gibi. Belki şeytanlaşan insanlarla, Melekleşen mahlûkat arasında bir yerde, sessiz ve sakin beklemekteyim. Neyi niçin beklediğimi bilmeden öylece dingin ve suskun bir koca yalnızlığın içinde, aynada kaybolmuş yüzünü arayan bir divane. Sustum, suskunum lal olmuş bir haldeyim. Lal olmasam ne yazar, insanların ve meleklerin diliyle konuşsam, ama sevgim olmasa, ses çıkaran bakırdan ya da zilden farkım kalmazdı. Çare yoktu beklemekten gayri.
Beklenen de gelip geçiyor insanın önünden. Görüyorsun görüyorsun da o sanki görmemezliğe geliyor bir siluet gibi geçip gidiyor. Karanlık bir gecede gökyüzünde milyonlarca kilometre uzaklıktaki yıldızları gören göz, hemen yanı başını görmüyor…
Sanki iki başka boyut, iki ayrı uzay gibi, sanki beklenenler ile bekleyenler farklı birer uçlarında çemberin. Dön babam dön dönme dolap misali bitmez bu çemberin ahvali.
Birden gördü gönül gözüm gördü ki kıpırdaşan müjgân altından ki iki ayn fark etmemişti var iken, yaratan tarafından hediye edilen.
Sahi ya çemberin bir ucu yoktu, şimdilerde fark ettim. Ve de bir köşesi, kenarı, düzlemi, eğrisi teğeti de yoktu bu çemberin…
Öyleyse bu bekleyen ile beklenenin aykırı ayrılığı nedendir, çözmeli eşref-i mahlûkattan biri. Acele hem de. Gönül dergâhının kapısı kapalı olamaz idi, olamaz idi.
Kim nasıl kapattı ise içerisini kendisi ile doldurmuş bencilce. Dışardan kolu da yoktur bu kapının açıla el uzatınca. Ya nedendir bilinmez bir muamma bu dergâhta ondan başka bir şey söylenmez.
Ey sevgili dost! Bu dergâhın kapısını kapattı isen ki ne bir öz, ne de bir söz kaldı geriye, ne han kaldı ne de hamam. Yangın yeridir oralar yokluğumda, hepsi kül, hepsi boynu kıvrık bedeni kavruk gül şimdi…
Ya bismillah deyip bile girmek yekûn cesur yürek ister geceden sabaha dönen şafakta… Demem şu dur ki ey gönül dergâhı kapalı dost; Birini ayıplamakta acele etmem ben. Senin geçtiğin yoldan geçmemiş, senin kadar hızlı düşünemiyor olabilir derim. Unutmam hiç, yaratandan ötürü yaratılanı demezsem lal olur dil, boynum kıldan inçedir Rabbim karşısında… “bir zamanlar sen de şu anda bildiklerinden bihaberdin ey fani kul…”
Rabbime derim avuç açıp diz çöküp;” Rabbim ne zordur ve ne yüce başarıdır insan olmak, insan kalabilmek…“
Ve düşledim ki düş en iyisidir diye. Kendi gönül dergâhımın defterini açtım ve baktım tek tek yazılı satırlara, yıldız konmuş olanları saydım İki ayn’dan iki eşk yuvarlandı yanaklarımdan aşağılara; bu gönül dergâhına nice dost deyip girenler çekip gitmişler, dostluğun kıymetin bilmeyip heder etmişler, ama velakin söz ile başlayan dostluklar gönül dergâhında özde bitmişler. Vay ki dertli başım vay ki gönül dergâhım ahvalim. Bırak görmesinler sen gönül dergâhının dış kapısına gerçek kol koy ki açıla…
“- Kalbe giden yol vicdandan geçseydi hayat yolu güllük gülistanlık olurdu…” demiş erenler…
Haydi dostlar açın o güzeller güzeli gönül dergâhınızın kapısını, önce sevgi dolacaktır içine Yaradandan ötürü. Bilin ki kötüler kadar iyiler çoğunluktadır yaratılmış kullarda. İyilik kötülüğü yok edecektir sevgi selinde.
Unutmayınız Can dostlarım, Sevgimiz Kadar Güçlüyüz…
…Sevmek dünyadaki en büyük güzellik değil miydi?..
Ya hayat sevince güzel değil miydi?..
Sevgi… ah sevgi…
Tüm canlılar aç / Hepsi de muhtaç/ Gönüllerde taç
Yürekte inanç/ Dertlere ilaç/ O bir ihtiyaç
Yudum yudum iç/ Etrafına saç
Sevgi hasret/ Sevgi güzellik/ Sevgi umut
Sevgi yaşamak/ Sevgi gülen yüz/ Sevgi bakan göz
Sevgi sıcaklık/ Sevgi yaşamak
Kalbini onunla kuşat/ Onu hep yaşat
Çünkü Sevgidir adı/ İşte Hayatın tadı…
…Unutanlar unutturulanlar… Kırıcı ve yıpratıcı davranışları bir yana bırakıp, özgürce sevip saygı ve dostluk çiçeklerini soldurmadan koruyacağımız, dostlukları güçlendireceğimiz bir Dünyada;
Güneşin parlak ışıklarıyla doğan, saflığıyla süzülen gününüz, bir çınar ağacın gölgesindeki huzur, berrak sulardaki saflık, topraktaki bereket ve aldığınız nefesteki anlam kadar güzel, gözlerinizin içini güldüren, içinizi ısıtan, sevgi dolu, umut dolu hayatı sevin…
Sevgi yüreğinizden hiç eksik olmasın, gününüz aydın, yaşama dair tüm güzellikler sizinle olurken şiirler tadında pür neşe muhabbet, sağlık olsun, günleriniz sevdiklerinizle mutluluk içinde yuvanıza dolsun, hayat renginizde siyahlar, griler hiç olmasın. Umut, sevgi, sağlık, mutluluk hep kapınızda olsun.
Olsun ki yürekleriniz ve bellekleriniz aydınlığa kavuşun, kalemlerden yüreklere güneş ışıkları şiir gibi aksın…
Sevgiyle, sevdiklerinizle tüm kirlenmişliklerden uzak, mutlu gülen bir yüzle, sevin, sevilin, hayat sevince güzel…
Hepimiz için güzelliğin adının gerçekten daima ‘güzellik’ kalacağı ve daima gerçek rollerimiz için sahnede yer alabileceğimiz ömürler diliyorum…
Kim; Barış adına, Sevgi adına, İnsanlık adına yoklama alırsa, Ben; ‘Buradayım…’ her zaman ve her an…____Atalarımızdan emanet aldığımız bu Vatanın sahipleri yalnızca bu Vatanı karşılıksız seve bilenlerdir… Güzel bir gününü sevdiklerinizle ve gönlünüzdeki düşlediğiniz gibi geçirin… Her bir yüreğe uzun sağlıklı ve mutlu bir gün dilerim, içi sevgi dolu hayat ağacınıza asılan.
Gönül soframdan gönül sofranıza muhabbet olsun… Sağlık ve huzur ile ‘GÖNÜL DERGÂHIMDA’ hoş kalın, hoşça kalın, sevgiyle hep dostça kalın, bir gün, bir yerlerde, görüşmek ümidiyle…